
Bana Kır Çiçeklerini Getirin
Geçen hafta “732. Türk Dil Bayramı Etlikleri” açılış programı için gittiğim Ermenek’in Balkusan kasabasında derin duygu yoğunluğu yaşadım. Siz değerli okurlarımızla bu yazımda bu konuyu aktarmak istedi.
Tabi öncelikle şunu belirtmeliyim; iyi bir yazar duygularını en güzel şekilde yazılarına aktarandır, diye düşünürüm ben. Ama fakirin derinliği ne ki? İyi bir yazar olsunda hissedişlerini kalemiyle, Necip Fazıl’ın deyimiyle vatanımız olan dilimizle siz derli okurlarımıza ifade edebileyim. Onun için öncelikle oradaki o muhteşem tabloyu, o muhteşem sırrı, gizi size gösteremediğim, aktaramadığım için sizlerden özür dilemek istiyorum. Ama yinede biraz denemeye çalışacağım. Lütfen bu yazımı bu duygu ile okuyunuz.
Yahu sevgili okurlar mesela Balkusan’ı bir ben mi bilmiyorum, yoksa herkes mi bilmiyor, merak ediyorum? Bu muhteşem coğrafyayı biz niye tanımıyoruz, Allah aşkına, gelin bunu tartışalım. Oradaki çocuklar, bizim çocuklarımız. Yine bir alıntı yapalım merhum şairimiz Ceyhun Atuf Kansu’dan: ““Köy okullarında açan, gizli ve sessiz, O bakımsız ama kokusu eşsiz çiçek. Kimse bilmeyecek seni, beni kimse bilmeyecek, Seni, beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek”. İşte o çiçeklerdi, gördüğüm Balkusan’da.
Hepsinde bu ülkeyi yönetecek ruh, akıl, zindelik gördüm, ne kadar güzel çocuklar, ne kadar yakışıklı genç delikanlılar, ne kadar güzel genç kızlarımız, yavrularımız, aydınlığımız, Erdem Beyazıt’ın ifadesi ile “Çukurova kadar mümbit” analarımız, kayalar gibi sert ve pınarlar gibi hayat fışkıran babalarımız… Neden biz bize bu kadar yabancı kaldık?
O çocukların dertleri ile niye dertlenmiyoruz, onların eğitimlerini, gelecek kaygılarını giderecek dev vakıflar kurmuyoruz. Evrensel bir karakterleri var ve belli ki, oralardan çokça yönetici çıkması tesadüfi değil.
O çocukların gözlerine bakmak, orada mücadeleyi, var oluşu, Türkiye’yi, dünyayı görmek. O çocuklarda onlardan ötesini görmek... Hayat anlamımız, bin yıl geçse de yenilgimizin üzerinden, hep bir gün demirden dağları eriterek bütün dünyaya sancağını dalgalandırmak azmi değil midir?
Ah yıllar eskitebilir mi içimizdeki uhdemizi? Ertuğrul Gazi Babamız, gururdan uzak, kibirden azade kavgamızın, Taptuk Emre Pirimiz, sevdamızın yoluna yön versin. Horasan dervişleri gibi ışıklarımız dünyayı aydınlatsın. Çatal çatal yüreklerimiz, mertliğimizi, yiğitliğimizi ince bir anlayışa, soylu bir aşka dönüştürsün.
Keşke bütün Türkiye’ye bunları anlatabilsek, keşke Selahattin Eyyübi’nin ordusunda nasıl savaştığımız anlatabilsek, keşke yarınların ışığının enerjisinin mazimizde kökümüzde, hasılı bizde, hem de ta içimizde olduğunu anlatabilsek.
Ben Alaeddin Camisinin avlusundan Konya Ovasına baktığımda da bunu yaşarım, Atamız Alaeddin Keykubad’ı anlamaya çalışırım. Neden atalarımız düz ovaya bu tepeyi çıkarmış ki diye düşünürüm?
Dil Bayramınız ve Üç Aylarınız Kutlu Olsun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.