Aydoğan Deveci
Aydoğan Deveci

Başbakan Gibi Bakmak

“... Ahmet Yesevi'yi , Hacı Bektaş'ı, Pir Sultan'ı, Hacı Bayram Veli'yi çıkartmaya kalkarsanız, onları görmezden gelirseniz onları yok sayarsanız, bu ülke öksüz kalır, yetim kalır, köksüz kalır. Ve dayanaksız kalır. Yunus Emre'siz Türkiye dilsiz kalır; Mevlana'sız Türkiye, ruhsuz kalır; Sabahat Akkiraz'a kulak vermeyen Türkiye türküsüz kalır. tatyos Efendi'yi yok sayan Türkiye'nin besteleri yarım kalır. Cem Karaca bu ülkenin hasretini çektiği kadar bu ülke de Cem Karaca'nın hasretini çekti. "Hoşçakalın iki gözüm" diyen Ahmet Kaya'ya vefa göstermeyen Türkiye'nin şarkıları eksik kalır. Nasıl Mehmet Akif'siz bir Türkiye tahayyül edilemezse, Nazım Hikmet'siz bir Türkiye eksik kalır. Seversiniz sevmezsiniz ama Ahmadi Hani'siz, Bitlisli Said-i nursi'siz bir Türkiye'nin maneviyatı noksan kalır. Biz, bu ülkenin tüm renkleriyle, bütün çiçekleriyle, bütün kokularıyla, dağları, taşları, ırmaklarıyla Türkiye'yiz...”

            Cumartesi akşamı kaleme alıyorum bu yazıyı. Sayın Başbakan’ın konuşmasından aktardığım pasajı biraz da göz yaşlarımı engellemeye çalışarak izlemiştim. Elbette iyi bir hatip olduğunu biliyorum ama ne yalan söyleyeyim pek çok politikacının lugatında yer bulamayan kavramları ardı ardına Başbakandan duymak beni derinden etkiledi.

 

            Yukarıda bir bölümünü aldığım konuşma metnini Cuma günü büyük şehirlerin bilindik semtlerinde insanlara okusak; “Sizce bu sözleri hangi meslek grubundan insanlar sarf etmiştir?” desek ne cevap alırız? “Düşünürler, yazarlar, sanatçılar, sivil toplum örgütü yöneticileri…” Kaç kişi politikacı diyebilir? Daha müşahhas soralım: Devlet Bahçeli cevabını veren çıkar mı? Ya Deniz Baykal? Ahmet Türk? Belki bazı bölümlerine Bay Türk eşlik edebilir ama bütününü asla konuşamaz, emir aldığı mecralar O’nu “Sivas’ın ötesine geçirtmez.”

 
           
 Bütün mesele de bu değil mi? Kimileri Sivas’ın doğusunu kimileri de batısını tercih etmiş. Her iki taraf da kendi bölgeleri dışında yaşananları önemsemiyor. Türk için varsa yoksa doğu ve kürtler, Türkçüler için ise doğu da yaşanan meselenin tek çıkar yolu silah ve askeri çözümler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti elbette topraklarında bölücülüğe izin vermeyecek ve gerekli askeri önlemleri alacaktır. Ancak Sayın Başbakan’ın dediği gibi evlatlarının acılarını yüreğine basan analar aynı kıbleye yönelip aynı duaları ediyorlarsa bir şeyler gözden kaçıyor demek gerekmez mi? Haddim olmayarak bir ekleme de ben yapayım; aynı dualar ve cenaze namazlarıyla toprağa verilenlerin ölümlerine sebep olan mayınlar, mermiler, toplar, tüfekler de aynı ülkelerin yapımı değil mi?

            Türkiye’ye Başbakan olmak Türkiye’yi yüreğine sığdırabilmekle, milletten razı olmakla mümkündür. Ülkenin bir bölümüne yönelik politikalar üretip diğeri kavramını icat etmek bölücülük değildir de nedir? Cumhuriyet ile padişahlığı kaldıran Türkiye tarihi süreçte yönetimi elitlere mi kaptırdı? “Köylü milletin efendisidir” sözünün arkasına sığınıp kendileri gibi düşünmeyenleri aşağılayıp ötekileştirmeyi tercih edenlerce mi yönetildi? Öyle ya nasıl gelindi bu günlere? Neden memleketin bir yanı yıkık? Neden doğusu batısından, batısı da doğusundan bi-haber? Kurtuluş Savaşı’nda omuz omuza süngü takıp aynı cephede şehit düşen Diyarbakırlı Mehmet ile Aydın’lı Mehmet’in torunları bu gün ne oldu da meselelerini konuşmak yerine silahla çözmeye kalktılar? Koyun koyuna yatan şehitlerin evlatları gavur mermisiyle birbirini vuracak ve buna 30 yıl seyirci kalınacaktı öyle mi? Dur denmeyecek “Türkler ölmeyi sever” sözleri, ellerini ovuşturan silah satıcılarının dillerinden düşmeyecekti. Bu tezgahı kuranlar düzenlerinin bozulmasını elbette istemez. Basireti olmayan neidüğü belirsizler de öyle? Ama görevi memleket için siyaset yapmak olanların hadiseleri konuşmaktan kaçınmalarını kim izah edebilir? Allah aşkına söyleyin; bunların vatanseverliği, millet perverliği, ülkücülüğü, halkçılığı bir önem arz eder mi?

 
            Kan nasıl duracak? Kanla mı? Kim kaybediyor? Kazançlı çıkan kim? Terörün kaynağı insan ise insanı savaş makinesi yapan düzeneği nasıl kıracağız? Diyalogdan kaçarak mı? Görüşmeyi red edenler, açılım yapanları hainlikle suçluyorlar. Biz ise ihaneti bu memleket için atılacak adımları engelleyenlere yakıştırıyoruz.
 
            Sayın Başbakan’a şükranlarımı arz ediyorum. Türkiye’ye doğru baktığı için. Yamuk bakanın sevdası öldürür zira. Güzel işler yapmanın yolu hoş bakmak dan geçer. Analar, babalar evlatlar asrın kan davasından dönülmesini istiyorlar; Devlet devlet gibi durmalı millet de devletine güvenmeli. Hoş bakılıp hoş görülmeli. Kurtuluş Savaşında, kanı kanına, canı canına karışan; Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Abaza, Gürcü… dedelerimizin kemiklerini sızlatmadan bir çözüm bulunmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aydoğan Deveci Arşivi