
Burası İstanbul
Şu İstanbul ne mübarek ve ne karmaşık, ne renkli ve ne siyah bir kenttir. Manzarasına doyulmaz boğazını seyrederken taş, sopa yağmuruna tutulabilirsiniz. Bereket mi nedir?
IMF İstanbul’da şu günlerde. Ben Dünya Para Bankası diyorum bu harflere. Yetmişli yıllardan başlayarak tesirini genişleten, sürekli yükselen ve değişerek obezleşen kapitalin muhasebecisi gibi sanki bu banka.
Şu günlerde yoğun bir tepki ve protesto eylemlerine sahne olan İstanbul, bu muhasebe memurlarının şehirde dolaşmalarına borçlu bu süreci.
Kapitalist sistemin gerçekleriyle, toplumların, halkaların gerçekleri arasında bir tezatlık var ve bu tezatlık çözülmedikçe ne kriz ne protesto biter. Üretimin sürekli arttığı, insanların kendilerine yeni ihtiyaçlar icat ettiği ve sahip olma arzusuyla yaşadığı bir dünyada yeni bir başlangıç yeni bir dönem olur mu? Olsa da bu yeni sistem ve düzen insanlığın özlediği huzur ve mutluluğu, adil bir ekonomik dağılımı getirir mi? Çok bilinmeyenli bir denklem sorusu.
Tam da bu soruların tartışıldığı bir dönemde bir televizyon reklâmı dikkatimi çekti. Eskilerin kot pantolon dediği, şimdilerde Jean tarzı giyim olarak adlandırılan bir giysi markasının reklâmı. Farklı yaşlardan gençler, farklı giyim tarzlarıyla ebeveynlerinin dikkatini ve tepkisini çekiyor. Gençler durumlarından oldukça rahat ve biraz da hafife alarak bu giyimlerinin çok normal olduğunu vurgulamak için “Burası İstanbul!” cevabını yapıştırıyorlar.
Reklâmdan anladığımıza göre, kız erkek giyimi fark etmiyor, aynı giysiyi giyip, abartılı detaylarla, takılarla süsleniyorlar. Büyüklerin tüm itirazlarına rağmen, İstanbul’un bu duruma hazır olduğunu, hatta artık bir önceki neslin miadının dolduğunu ima etmiş oluyorlar. Yani burası İstanbul ve bundan dolayı bireysel özgürlüklerimiz uğruna birlikte yaşadığımız insanların değerlerini görmezden gelebiliriz. Öyleyse, burası İstanbul, diyen herkes kendi arzuladığı İstanbul için tüm olgu, oluşum ve değerleri hiçe sayabilecektir. Öyle mi?
İstanbul, bu meydan okumayı çok gördü, Onunla çok hesaplaşmak isteyen oldu. Bu defa farklı mı acaba? Burası İstanbul, diyerek köklü bir mazinin, örfün, geleneğin üzerine belli belirsiz bir siluet mi eklenmiş olmaktadır?
Modernite, mucidi kapitalizmle algılamaları ve anlayışları değiştirmekle kalmıyor, başkalaştırıyor. Hedef kitle olarak belirlediği sınıfın, grubun şu anda bulunduğu durumdan daha rahat ve konforlu yaşaması gerektiğine inanması için öyle bir uğraş veriyor ki, sabit kalabilmek bile imkânsız hâle geliyor.
Üretim, alternatiflerle, başka tarz ve edalarla, nicelik olarak artmaya devam ediyor. Bunu tüketmek ise, İstanbulluya kalıyor. İstanbul, para kazanırken zorlanıyor ama harcarken zorlanması istenmiyor. Para olmayınca, birileri al sana para diyor, bir yıl sonra iki katıyla alırım haa! Uyarısını da yapmayı ihmal etmiyor. İstanbul’un alacağı o kadar çok şey var ve İstanbul öyle bir cenderede ki, çıkamıyor. Zaten, başka neresi vardır böyle bir ikilemi doyasıya yaşayan. Öyle ya; “Burası İstanbul.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.