
Domuzluk ilkeleri
Bu ülkede, adamın olmadığı dönemlerde bir şekilde “gazeteci-yazar” olmuş, ama ağzını açtığı zaman kahvehane müdavimlerinin ağzıyla konuşan bazı palyaçolar vardır. Onlardan biri bir dönem üniversitede Turgut Özal’ın öğrencisiyken, onun tarafından kopya çektiği gerekçesiyle sınıfta bırakılmıştı. Zaten zamanında Özal hakkında yazdığı hakaret kitabında üniversitede hiç ders çalışmadığını, sınıfları hep kopya çekerek geçtiğini itiraf etmekten de çekinmiyordu. Daha sonra büyük bir gazetede köşe yazarı olduğunda, özellikle biraz evvel sözünü ettiğim kitabıyla ve patlamış fosseptik çukurlarına benzeyen köşe yazılarıyla Özal’a karşı olan kişisel nefretini açığa vurmuş, ününü de büyük ölçüde buralardan kazanmıştı. Kimse pisliğe basmak ya da belaya çatmak istemediği için, kendisine bulaşmak istemiyordu. Çünkü Türkiye’nin en ağzı bozuk, en şirret ve çirkef gazetecisiydi. Geçen gün yine o bildik yazılardan birini yazmış… Bol “lan”lı, “ulan”lı bir köşe yazısı… Bu efendi, zamanında memlekette fırtına gibi esiyordu. Arada bir televizyonlara çıkıyor ve memleket sevdalısı kimseler hakkında sokaklarda ellerini kıçına bağlayıp sağa sola söverek gezen serseriler gibi yorumlar yapıyordu. Kendisinin çevirdiği bilmem ne tür entrikalarla karısına önemli bir yargı kurumuna mitili attırmış olduğundan, içi rahat, sırtı da pekti. Her yazısı, ayrı bir terbiyesizlik ve küstahlık örneğiydi. O devran hep öyle devam eder sanıyordu. Kendisi gibi şahsî çıkarından başka bir şey düşünmeyen köftecilere değil de, iradesiyle seçildiği halka karşı sorumluluk taşıyan, onlara hizmete öncelik veren başbakanlara karşı hunharca, alçakça ve edepsizce saldırırdı. Onları aşağılar, onlara hakaret eder, küfür eder, iftiralar atar, haklarında yazdığı uyduruk kaydırık kitaplarla kendisi gibi seviyesiz okuyucuları üzerlerine kışkırtırdı. Hali keyfi gıcırdı. Yüzü hep gülüyor, her gün içiyor, neşeyle küfürler savuruyordu. Onun için her mevsim ilkbahardı. Oysa onun gibilerin hiç sevmediği kimseler için zaman geçmiyor, adeta sürükleniyordu. Nihayet yapraklar sararıp döküldü, yağmurlar ve karlar yağdı, doğa dirilip yeşerdi, ağaçlar çiçek açtı ve iklim değişerek Akdeniz oldu… Akdeniz baharlarında, onun gibi zebanilerin işi yoktu; ama o içinde yaşadığı karanlık kışların devamını istediği için ışığa ve iyilere küfür etmeye devam etti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.