Evren ve Şahinkaya'ya müebbet

Evren ve Şahinkayaya müebbet
12 Eylül Davası'nda, sanıklar Evren ile Şahinkaya, önce ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı, ardından takdiri indirimle cezaları müebbet hapis cezasına çevrildi.
 
12 Eylül Davası'nda sanıklar dönemin Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Şahinkaya, 765 sayılı TCK'nın "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca önce ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı, ardından takdiri indirimle bu cezaları müebbet hapis cezasına çevrildi.
 
Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın karar duruşmasına müdahiller, müdahil avukatları ve sanık avukatı Bülent Hayri Acar katıldı.
 
Ankara GATA'da bulunan Kenan Evren ile İstanbul GATA'da bulunan Tahsin Şahinkaya'nın görüntüleri, duruşma salonundaki ekranlara yansıtıldı. Evren ve Şahinkaya da bulundukları yerden duruşma salonunundaki görüntüleri takip ettiler. 
 
Müdahiller ve avukatlarının tepkilerinin ardından Mahkeme Başkanı Oktay Saday'ın talimatıyla duruşma salonunda bir sıra halinde oturan çevik kuvvet polisleri duruşma salonundan çıktılar.
 
Cumhuriyet savcısı Erdinç Hakan Özdabakoğlu, duruşmada esas hakkında görüşünü açıkladı. 
 
Dava Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinde bulunduğu sırada görüş bildiren Cumhuriyet Savcısı Selçuk Kocaman gibi sanıkların 765 sayılı TCK'nın "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi ile zincirleme suça ilişkin 80. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılmalarını isteyen Özdabakoğlu, sanıklar hakkında verilen adli kontrol kararının devamını talep etti.
 
Sanıkların, Askeri Ceza Kanunu'nun 30. maddesi gereğince "askeri rütbelerinin sökülmesini" isteyen Özdabakoğlu, "Yurt-Kor" isimli belgenin mahkemeye gönderilmeyip imhasını sağlayan görevli subay Abdullah Recep hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi.
 
"Diktatörlük kurma yetkisi vermemektedir"
 
Özdabakoğlu, 12 Eylül öncesi süreçte meydana gelen önemli gelişmeleri anlattıktan sonra, "sanıkların, darbeyi yapmaya yaklaşık 1 yıl kadar önce karar verdiklerinin ve darbenin halkın gözünde sempatik görünmesini değerlendirmek için müdahale etmediklerinin" anlaşıldığını belirtti. 
 
Sanıkların, askeri darbe gerekçesi olarak TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesini gösterdiklerine ilişkin beyanlarını anımsatan Özdabakoğlu, kanunların Anayasa'ya aykırı olamayacağını ifade etti ve "Kanunla verilen bir yetkinin, Anayasa'yı ortadan kaldırmak adına kullanılması mümkün değildir. Bu madde, hiçbir kimseye demokratik toplum düzenini ortadan kaldırarak, diktatörlük düzeni kurma yetkisi vermemektedir" değerlendirmesinde bulundu.
 
Özdabakoğlu, Anayasa'nın geçici 15. maddesinin 12 Eylül 2010'daki referandumla kaldırıldığını hatırlatarak, Anayasa'da ve TCK'da, soruşturma ve yargılama engelinin bulunduğu hallerde zamanaşımının işlemeyeceği kuralının düzenlendiğini kaydetti.
 
Geçici 15. maddenin de kaldırılmasına kadar bir soruşturma ve kovuşturma engeli olduğunu ifade eden Özdabakoğlu, sanıklara atılı bulunan eylemlerde zamanaşımı, eylemlerin gerçekleştiği 2 Ocak 1980 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde işlemeye başladığını, fakat 1982 Anayasası'nın geçici 15. maddesinin yürürlüğe girdiği 9 Kasım 1982'de durduğunu belirtti. Atılı suçlamada zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunu söyleyen Özdabakoğlu, duran zamanaşımı süresinin, referandum sonuçlarının Resmi Gazete'de yayınlandığı 23 Eylül 2010'dan itibaren yeniden işlemeye başladığını, bu sebeple zamanaşımı süresinin dolmadığını anlattı.
 
Sanıkların yargılanmasının, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerdeki hükümler çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini aktaran Özdabakoğlu, uluslararası topluluk tarafından tanınmış bir insanlık suçunun, ulusal hukuk tarafından suçun işlendiği tarihte tanımlanmamış olmasının, yargılamaya engel olamayacağını vurguladı. 
 
Özdabakoğlu, bu kuralın, birçok Avrupa ve Latin Amerika ülkesinde darbeciler ve insanlığa karşı suç işleyenler hakkındaki yargılamalarda dayanak noktası olduğunu anlattı ve AİHM'nin bu konudaki kararlarını örnek gösterdi.
 
Sanıkların, TSK'nın devlet içerisinde hiçbir kurumun karşı koyması mümkün olmayan silahlı gücüne dayanarak, yasama ve yürütme organlarının yetkilerini ele geçirme eylemlerinin hukuka aykırı olduğu ifade eden Özdabakoğlu, 1982 Anayasası'nın halkoyuna sunulmasında sessiz direniş veya protesto eylemlerinin önünün kesildiğini belirtti.
 
Özdabakoğlu, "suç teşkil eden eylemden kaynaklanan fiili durumun meşruiyet kazandığı iddiasının, millet iradesinin baskı altına alınarak sakatlanmasından başka anlam ifade etmediğini" söyledi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.