Hiç uyumayan şehir Kahire

MISIR/ Kahire

 Mısır medeniyeti tam yedi bin yıllık bir geçmişe sahip,

Nil var olduğu günden itibaren etrafına bereket saçmış,

Etrafında yeşeren tüm medeniyetlere su vermiş,

Suyundan kimler içmemiş ki,

Önce antik Mısır, hanedanlar öncesi dönem, Firavunlar dönemi, Bizans Dönemi, Fatımilerle başlayan İslam dönemi, ardından Eyyubiler, Memluklular ve 1517 Yavuzla başlayan Osmanlı dönemi, ardından kısa süren İngiliz egemenliği, Mısır krallığı ve günümüz Mısır Cumhuriyeti.

Herkes arkasında bir iz bırakarak ayrılmış Mısırdan

Öyle ki Mısır’da hangi taşı kaldırsanız altından tarih fışkırıyor.

***

Kahire sokaklarında yürürken her vakit gürültü var, gece-gündüz sürekli trafik var sokaklarda, korna sesi ancak gece yarısından sonra azalıyor. Bu şehir hiç uyumuyor. Kahire nüfusu hakkında kesin bir bilgi yok, rivayetler muhtelif en az on beşle, yirmi beş milyon arasında sayı veriliyor, ancak kesin bir sayım yok, zaten öyle ülkede biz kaç kişiyiz diye pek merak eden de yok, sadece soran bizim gibi meraklı birkaç turist.

***

                                Şehir merkezinde en bilindik yer tarihi Han Halil Çarşısı.

Daha hemen girişinde size bağırıp çağıran satıcılar arasında heybetiyle Fatımi camileri karşılıyor, Farklı mimari tarzları kısa düz çatılı minareleri en belirgin özellikleri.

Hemen yanı başında dikilmiş bin yıllık bir başka eserse Memlukluların bıraktığı cami. Memluklular buraya kölemen olarak gelen Türklerin yönetimi ele geçirerek kurdukları bir devlet ve iki yüz elli sene Mısıra hükmetmişler. 

Gövdede bir metreyi aşarak cami etrafını sararak uzayıp giden elle taş üzerine işlenmiş kuran ayetleri.

Cami içine saklanmış şadırvan…

Biraz ilerde Memluk sultanı Pars’ın mezarı, duvarda adına atfen karşılıklı duran pars işlemeleri, tam karşıda sokağı ortalayan Tipik bir Osmanlı su sebili.

Adı Sabil Kutab Al- Rahman Katkhuda alt katı sebil, üst katı medrese.

Sokağı ikiye bölerek ihtişamla gelenleri selamlıyor.

Sebilin yanı başından uzayan dar sokakta ise bir ıssız Türk konağı yıllara meydan okuyarak dimdik hala ayakta kalmayı başarmış.

Adı Al-Suhaymi konağı.

Eskiden bir Türk Tüccara aitmiş, içerde gezerken taş duvarlar ve ahşap mimari insanı kendine hayran bırakıyor.

Bu konakta sanki zaman durmuş, ahşap pervazların ardında sanki sizi birileri gözetler gibi hisse kapılıyor insan.

İçerde kaç oda var sayamadım.

Ara sokaklarda bir eskici tablasında bronz Atatürk büstü duruyor, nereden nasıl gelip buraya düştüğü muamma.

Burada rastladığım dört Türk bayandan üçü Kahire’de yaşıyormuş, Biri Kahire’yi öyle sevmiş ki, “burada yaşamanın tadını çıkarıyorum” diyor. Hemen çarşı çıkışındaki El Hüseyin mescidi var. Kerbela’da şehit edilen Hz. Hüseyin’in başı buraya defnedilmiş, üzerine de bir cami yapılmış.

İçerisi sıradan bir ikindi olmasına rağmen kalabalık.

İkindi namazı ardından camiden ayrılıyorum,

Gece yarısına doğru da trafik bu şehirde azalmıyor.

İnsanlar nasıl kalkıp da sabah işe gidiyor anlamak mümkün değil bu şehir hiç uyumuyor işte Kahire’de ki beşinci günümde,

           Bu yoğun trafikte gece yarısına doğru Nil’in yanı başına geliyoruz.

Yazacak çok şey var ama ikinci yazı cumaya Nil’den devam.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Taner Aydın Arşivi