İnsanın gaybı bilemeyeceğini kim söylüyor?

   En temel anlamıyla söyleyecek olursak, Kur’ani bir terim olarak gayb, “bilinmeyen” demektir. Türkçe’deki “kayıp” kelimesi buradan gelmektedir. Beş duyu organımızın kapsama alanı dışında kalan her şey ve her yer gayb sayılır. Deyim yerindeyse, içinde oturduğunuz odanın herhangi bir duvarının arkası, sizin için gaybi bir alandır. Dolayısıyla, her ne kadar isimleri (özellikleri) ile açık seçik de olsa, görüntüsünün şiddetinden dolayı zatı ile gizli olan Allah, ahiret, melekler, cinler, gelecek ve benzeri kimi varlık ve alanlar gaybtır.

Kimi Müslümanlar, gayb kavramını iyice daraltıp “gelecek” olgusuna indirger ve Kur’an’da gaybı Allah’tan başka hiç kimsenin bilemeyeceğini bildiren bir ayete göndermede bulunarak onunla ilgili bilgi vermeyi “dinden çıkarma” noktasına kadar varan bir sertlik ve amansızlıkla eleştirirler. Gerçekten de ilgili ayete dayanarak gayb ile, özellikle gelecekle ilgili bazı bilgilere sahip olmanın olanaksızlığı veya o bilgileri açığa vurmanın “küfür” olduğu yargısına ulaşılabilir mi? Kişisel olarak, malum yargının doğruluğu konusunda ciddi kuşkular taşıyorum. Dahası, toplumdaki üzerinde detaylıca düşünülmemiş eksik dini aksiyomlardan biri olduğunu düşünüyorum. Çünkü burada her şeyden önce gayb kavramının dar bir anlamda ele alınmış olduğu açıkça görülmektedir.

Şayet bu yargı doğru olmuş olsaydı, ilk başta Yıldızların Efendisi’nin gelecekte ortaya çıkacak kimi olaylara ve yakın çevresindeki bazı kimselerin akibetine ilişkin herhangi bir beyanda bulunmamış olması gerekmez miydi? Oysa biliyoruz ki, olayların seyrine ve bazı kimselerin geleceğine dair birçok haberler vermiştir. Bazı hadislerinde, henüz gelmemiş bir gün olan “mahşer günü”nde belirli bir kişinin yaşayacağı bir anı hikaye etmektedir. “Benim ayaklarım, kıyamet gününe kadar gelecek bütün velilerin omuzları üzerindedir.” şeklinde cesur bir ifadeyle Allah katındaki pozisyonunu da açıkça belirten Abdul Kadir-i Geylani, döneminde Irak’taki bir camide vaaz verirken, “Eğer yetkim olsaydı, evlerinizin içinde yapmakta olduklarınızı tek tek anlatırdım size!” demiştir. Bütün bunlar gaybi bilgiler değil midir?

O’nun herhangi biri değil, bir peygamber olduğu, bir diğerinin Allah dostu olduğu gerekçesiyle buna itiraz edenler olabileceğini öngörebiliriz; ama “özel yapım bir beşer” olsa bile sonuçta ilgili ayetin hükmüne herkesten çok Efendimiz’in ve O’nun sevecen kolları arasında bulunan velilerin saygı duyacağından kim şüphe edebilir ki?

Demek ki, ilgili ayeti çıkış noktası yaparak, bir insanın genelde gayb ile, özelde ise gelecekle ilgili hiçbir şey bilemeyeceğini söylemek olası görünmemektedir. Kaldı ki, tıpkı Efendimiz gibi, pek çok veliler de bazı olaylar veya kişilerin geleceğine ilişkin nice haberler vermişlerdir.

Görüşümüze destek sunabilecek bir dolu etkenden söz edilebilmekle birlikte, uzatmamak için bir tek örnekle konuyu boyutlandıralım:
Bir gün Güllerin Efendisi:
“Benden sonra vahiy kesilecek; geriye ‘mübeşşirat’ kalacaktır.” demiştir. “Mübeşşirat nedir Ya Resulallah?” diye sorulması üzerine ise, “Salih rüyalardır.” diye yanıt vermiştir.

 Salih rüyalarımızın tümüyle gaybi bir alan olan misal alemine, dolayısıyla da çoklukla geleceğe açılan pencereler oldukları göz önüne alındığı vakit, sembolik bir biçimde de olsa, gelecekle ilgili bilgiler içerdikleri, bu kanal ile sıradan kimselere bile gelecekle ilgili bilgi kıvamında işaretler verildiği yadsınabilir mi? Örneğin, şehadet müjdesini salih bir rüya yoluyla bir süre önceden almış olmanın, kamil şehitlerin genel bir özelliği olduğunu biliyor muydunuz?   

Özetle işin doğrusu şudur ki, gaybı Allah’tan başkasının bilmemesi kural, O’nun kalbine gayba ait birtakım bilgiler ilham ettiği kimseler istisnadır. O, dilediği vakit dilediği kimselerin kalbine engin sevgisi ile ilhamda bulunur. O yaptıklarından sorumlu olmadığı gibi, O’nun yapıp yapmayacağı işlere ipotek koymak ya da O’nun yerine geçerek kesin hükümler ilan etmek de hiç kimsenin haddi olmamalıdır.

Gariptir; ama bazı Müslümanlar kendilerini Allah’ın yerine koyarak her şey ve herkes hakkında yargıda bulunmayı çok seviyorlar. Allah’ın onlar gibi düşündüğünden nasıl bu kadar emin olabiliyorlar acaba?  

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi