KARANLIĞIN EFENDİLERİNE ŞAFAK BASKINI

 

     Demokrasi bir kültürdür, bir yaşam biçimidir. İktidar erkini halkın oyu ve dolayısıyla onayı ile almak, onun reddi ile terk etmektir. İktidarı kaybettiğinde, onu galip olan rakipler ile el sıkışıp gülümseyerek devretmektir. İktidarın ele alınması ve devredilmesi sürecinde halktan başka iradeye ümit bağlayıp yaslanmamak, aklına silahı ve sopayı getirmemektir.

    Demokrasi, ağzı olanın konuşması, her kafadan bir ses çıkmasıdır. Siz istemeseniz de, zaten her yerde olan ya da olması beklenen şey budur. Anlayacağınız, demokrasi herkesi sabır ve hoşgörü ile dinlemek, hoşunuza gitmeyen biçimlerde düşünen, konuşan, giyinen ve davranan kimselere karşı “ikna edici söz”den başka bir çarenizin olmadığını kavramaktır.

    Demokrasi, karşıtların nazik birlikteliği veya işbirliği ile daima daha güzel sentezlerin üretildiği sonsuz bir çevrimdir. Eğer çevremizdeki herkes her konuda tıpkı bizim gibi düşünüyor, davranıyor ve giyiniyor olsaydı, kuşkusuz dünya çok sıkıcı bir yer olurdu. Çeşitliliğin, ufuk açıcı bir zenginlik olduğu, yaşamı daha zevkli kıldığı kesindir.

    Demokrasi, Winston Churchill’in ünlü aforizması içinde, şafak vaktinde kapınız çaldığında gelen kişinin sütçü ya da gazeteciden başkası olamayacağından emin olmaktır. Nitekim o güvenli sabahın güzellikleri kendini hissettirmeye başlamıştır. Tıpkı, dağılan bir sis bulutunun ardından şehrin en muhteşem mimari yapılarının görünmeye başlaması gibi…

    Nedenlerine gelince… Birbiri ile sıkıca iç içe geçen evrensel ve yerel iki element devreye girmiş görünüyor. En başta, dünyanın politik konjonktürü ya da Almanların ifadesiyle “zamanın ruhu”, darbe özlemcilerinin boğazını sıkıyor. Gerçekten, dijital devrim süreci dünyayı küçülttükçe bireyleri büyütüyor. Gittikçe irileşen bireyler, darbe yaparak onu çoktan ulaştığı dünyadan yalıtarak bir ülkenin sınırlarına hapsetme isteğine karşı daha fazla ürküntü ve tiksinti duyuyor. Birey silahların karanlık gölgesinde yaşama fikrinden hiç mi hiç hoşlanmıyor, daha fazla aydınlık, daha fazla özgürlük ve ferahlık istiyor. Demokrasi ile siyasal istikrarın koşutluğunu hissediyor, yerleşik bir demokratik zeminin olmadığı yerde maddi refahın yeşeremeyeceğini takdir ediyor. İkincisi, ülkede artık bireylerin gelmiş olduğu bu olgunluk düzeyine ayak uyduran ve halkın iradesine pusu atan hukuk tanımaz karanlık güçlerle kavgaya girmekten korkmayan yöneticiler ve aydınlar güç birliği yapıyor.

    Artık şafak vakitlerinde, mağara gibi bir ülke isteyen “karanlığın azametli efendileri”nin kapıları vuruluyor... Şafak vaktinde baskınlar yapılıyor… Onların uykuları kaçtıkça, sıradan yurttaşlar yataklarından huzur ve güven duyguları ile uyanmaya başlıyor.

    Sade yurttaşlar sabahleyin kapıları çaldığında gelen kişinin sütçü ya da gazete dağıtıcısından başkası olamayacağından emin olmaya başlayacakları esenlik dolu bir döneme giriyorlar…

    

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi