
Krizlerin efendisi
Hayatımız boyunca hep iyi şeyler çıkmaz karşımıza. Kimi zaman büyük mutlulukları küçük bir olumsuzluk gölgede bırakıverir. Toplum hayatı da insanınkinden farklı değil, sosyal mutluluk diye bir kavram var, gülen insanların yaşadığı bir şehirde nefes almak ciğerleri oksijenle doldurmanın ötesinde bir keyif olsa gerek…
Toplum huzurunu tehdit edenlerin başında kriz geliyor. Sosyal bir travmayla boğuşuyoruz, yüzler gülmüyor, muhabbetler kriz gölgesinden kurtulamıyor. İntihar vakaları iç parçalıyor. Kuyumcu baba eşini, çocuklarını vurduktan sonra bir kurşun da kafasına sıkıyor. Çevresindekiler inanamıyor; söz birliği etmişçesine aynı şeyi söylüyorlar: “Öyle biri değildi, inanamadık!” Kim öyle biridir ki? Kim ailesini yok edip intihar etme potansiyeline sahiptir? Kriz böyle bir şey işte; beklenmeyen davranışları mazbut insanlara yaptırıyor.
Neden bu yolu seçti diye soruyorum kendime? “Bankalarla ilişkileri” cevabını veriyor gazeteler, borcu çokmuş. Dalıp gidiyorum, aklımda: Ölümün son tercih olması sadece vefat edenin sorumluluğu mu? Sosyal ve ticari paydaşların hiç rolü yok mu? Sorusu…
İşletme sahibi bir dostumu ziyarete gidiyorum. Görüşmemiz hasret giderme mahiyetinde, uzunca zamandır karşılaşamıyoruz bile. Hal hatırdan sonra işler nasıl diyorum. Aldığım cevap olumlu “Elbette sıkıntılar var ama biz işimize de memleketimize de sahip çıkıyoruz” diyor. İşçi çıkardın mı diyorum, aksine diyor “50 işçi aldım…” Seviniyorum ve çok etkisinde kaldığım intihar vakasını anlatıyorum. “Bak dostum insanlara bu krizde iş vermen çok güzel…”
Ticari itibarını gayet iyi bildiğim arkadaşım başlıyor anlatmaya. “Bizi biliyorsun Aydoğan, şirketlerimizin ciroları 30 trilyonun üzerinde, nereden baksan iştirakimiz olan işletmelerle beraber 300 kişiyle paylaşıyoruz ekmeğimizi. Fabrikamızın ürettiği malın %75’i ihraç ediliyor. Bu güne kadar ne bir senedimiz protesto oldu, ne de çekimiz yazıldı. Karşılaştığımız ilk kriz bu değil. Memleketimiz krizi aşar, üstelik bunu avantaja dönüştürerek aşar. Ama bu ülkede krizi fırsat bilip esnafın, KOBİ’nin gırtlağına basmaya kalkışanlar var!” Şaşırıyorum “Destur de abi, olur mu öyle şey. Kim böylesi bir sorumsuzluğun altına imza atar? İnsanlar intihar ediyorlar, çoluk çocuk heder olurken kim bu edepsizliği yapar?”
Devam ediyor, “Böyle temiz ticari geçmişimiz ve sağlam finansal yapımız olmasına rağmen bir bankanın yaptığı tuhaf uygulamadan biz bile etkilendik. Şubat ayının 20 ve 27’sine çek verdik. Firma bizim çeklerle HSBC Bank Konya Şubesinden kredi kullandı. Banka beni aradı, elimizde çekleriniz var gelip bu çekleri ödeyeceğinizi taahhüt eden bir belge imzalayın diye. Haliyle bu duruma içerledim. Böyle bir sabıkam yok, ödemediğim bir senedim çekim yok, vergi borcu veya kaçındığım bir sosyal yükümlülük yok, neden böyle bir muameleyle karşı karşıya kalıyorum. Zaten çeklerin vadesine bir ay var. İtirazım banka yetkililerince dikkate alınmadı malum çekin görüldüğünde ödenme özelliği kullanılarak takasa verildi ve bir ay sonra ödemeyi taahhüt ettiğim borçla karşı karşıya kaldım.”
Arkadaşımın anlattıklarından dehşete kapılmıştım. Elbette çekte vade olmaz ancak üzerine bir tarih atılır, ticari ahlak çeki vadesinde bozdurmak yönündedir. Esnaf arasında çek vadesine uymayanlar için söylenenleri burada yazmaya ahlakım müsait değil…
Çek nedir? Borçlunun üzerinde imzasıyla borcunu ödeyeceğini taahhüt ettiği kıymetli evrak değil mi? Bunun başka ne taahhütnamesi olur? Çekin üzerine atılan imzaya yapılan saygısızlık imzanın sahibine yapılmış saygısızlık değimlidir? Adamın ticari itibarı kötüyse sorun yok, banka elbette mudilerini korumalı; ama sabıkası olmayan esnafa bu muameleyi niye yapıyor? Ben paranın efendisiyim, o zaman sahibin benim, nasıl bir uygulama icat edersem sen buna uymak zorundasın mı demek istiyor? Duruş sahibi şerefli bir esnaf bulunca da çekleri takasa vererek onun burnunu sürtmeye mi çalışıyor? Krizi böyle mi çözmeye çalışıyorsunuz? Bu milletten topladığınız paraları yine bu milletin evlatlarına onur kırıcı bir şekilde mi kullandırıyorsunuz?
Sevgili okurlarım 14 Şubat gecesi yayınlanan “Bıçak Sırtı” programında ele aldığımız ve sizlerden yoğun SMS’lerle desteklenen “Çek mevzuu” buydu. Araştırmalarımı sürdüreceğim; hedefim: Sorumsuzlara sorumluluklarını hatırlatmak. Diğer banka müdürleriyle de görüşüp benzer uygulamalarının bulunup bulunmadığını soracağım. Çalışmamın sonucunu 21 Şubat’taki “Bıçak Sırtı”nda ve köşemde yayınlayacağım. HSCB Bank Genel Müdürü’ne yazımın bulunduğu gazete nüshasını yollayacağım. Açıklamaları olursa da köşemde yayınlayacağım.
SMS’lerinizde ifade ettiğiniz gibi: Milletimizi bu noktada sıkıntıya sokacak uygulamalar icat edenler varsa, esnafımıza zulüm etmeyi hüner sayan bankaları “İstenmeyen Banka” ilan edip Konyalıya ve Türkiyeye duyurmak da boynumuzun borcu olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.