
Memnuniyetsiz İnsanlar
İnsanların şikâyetlerini dinlemeye alışsam da, konu mevsimler olunca ister istemez yadırgıyorum. Hâlbuki verilen tepkiler kendimizce ne kadar da normal (?).
Gerçi kavramların değerlerinin niteliklere göre değil de popülariteye göre arttığı bir ortamda, neyin normal neyin anormal olduğunun sorgulanması lazım ya. O da başka bir mevzu.
Biz dönelim mevsimlere ve sızlanmalara. İlk bakışta sözlerin ardını göremeden yapılan ifadeler ne kadar da masum görünüyor. Uzun süren kar yağışının ardından kesilmeyen yağmurlar milleti çoktan bıktırdı (?). Haber kaynaklarının bile bu tür başlıklarla verdiği yağışların artışı, güneşe hasret (?) ülkem insanlarını mateme sürükledi.
Strese girmeye, hava ekseninde melankoli yapmaya endeksli tavırlarla, beyaz kâbusun bunalımından çıkamadan, şeker misali eriyeceğimizden korkarak yağmurlardan kaçıyoruz.
Bizler her ne kadar kardan şikâyet etsek de, büyük bir hırsla açılan kuyuların azalttığı yeraltı sularının en büyük destekçisidir kar. Ayrıca doğanın dengesi için oldukça önemli. Daha sayılamayacak binlerce güzel etkisi mevcut.
Maddi imkânsızlıklar, yakacak derdine düşülmesi işin başka bir boyutu. Zaten üşüyen fakir fukarada kardan şikâyet etmez genelde. Onlar doğanın getirdiği tüm olayların Rab’den geldiğini bilirler. Sızlananlar genelde, bir dahaki yıla bile yetecek kadar yakıtı olanlar ya da doğalgazlı, kaloriferli evlerinden beyaz örtüyü seyredenlerdir. Sokakta kalacakları kısıtlı sürede üşüyeceklerinden yakınırlar.
Tuhaftır ama durum aynen böyle. Mağduriyeti yaşayandan çok, dışarıda olan daha memnuniyetsizdir. Çünkü rahat beraberinde sızlanmaları da getirir. Karşılaştırmak isteyenler, dağlık bir yerde yılın neredeyse yedi ayı kardan yolu kapanan köylü bir vatandaşla, şehrin göbeğinde birkaç ay soğuğa maruz kalan birinin tavrını karşılaştırsın. Dediklerimin doğruluk payını görecekler.
Yüreğinin üşümüşlüğünü hava şartlarından zannedenler, soğuğun etkisinden tam kurtulmuşken (!), aralıksız yağan yağmurlarla birlikte bozulmaya her daim endeksli moralleri eksinin altına düştü bile.
Giysisinin paçasında oluşacak küçücük çamuru, dünyanın en büyük problemi olarak algılayan bir zihniyet, şüphesiz ki düşen rahmet damlalarından rahatsız olacaktır.
“Şimdi nerden çıktı bu yağmur böyle” diyenlere inat, her damlasında huzurun indiğini düşünenlerdenim. Nede olsa umarsızca kirletilen yeryüzünü temizleyen, en güzel yıkayıcıdır o. Ardında ışıl ışıl bir alan ve toprakla bütünleştiğinde yeryüzünün en güzel parfümünden daha güzel bir koku bırakır.
Yağmurun her yağışında da, çocukken duyduğum ve hiç unutmadığım “Rahmetim yerleri kuşatsın dedi Rabbim ve bardaktan boşalırcasına yağmaya başladı yağmur” sözünü tekrar edenlerdenim. Bu tür duyumsamalar ve bezer örnekler kırsal alanlarda daha yaygın.
Özellikle küçük yerleşim yerlerinde “Kudretini sevdiğim ne güzelde yağdırıyor hey maşallah” deyip, çoluk çocuk sevinenleri görünce, yeryüzünün neden yağışlarla kaplandığını daha iyi fark ediyorum.
Kur’an-ı Kerim’i okuduğunuzda da yağışların Allah’ın merhamet ve bereketi olduğunu ayetlerde göreceksiniz.
Her şey bu derece netken , şikayetleri anlamak, yağışı felaketle bütünleştirmek en başta insanlık adabına ne derece yakışır ?.
Tüm yüreğimle inandığım bir gerçek daha var ki, gerekli gereksiz gündem mevzularıyla artık dikkatimizi bile çekmeyen şehit haberlerine, yalnızca ağlayanın bizler olmadığı. Kimileri adını bahar yağmurları koysa da, bazen güneşin içinden yağan rahmet damlalarını gördükçe “Gökler bile ağladı ardınızdan da bizler umursamadık ” derim.
O yüzdendir vatan evlatlarının kaybında yüreğim kadar gökyüzünün de ağladığını düşünür, akan damlalara kutsal bir emanetmiş gibi bakarım.
Muhakkak ki algılama bu yönde olduğunda, istemese bir yaprağın dahi kıpırdamayacağı Yaradan’ın emriyle gelen her doğa olayını da kabullenecek ve seveceksiniz.
Hal böyleyken toplumun geneline yayılmaya başlayan bu yöndeki memnuniyetsizliği anlamakta sıkıntı çekiyorum.
Hadi bir kesimin tepkilerini onların algısıyla bakıldığında yadırgamamak lazım. Yarı çıplak bir halde, doğmamış bir bebeği öldürmeye hakkı olduğuna inanıp, vücutlarına yazdıkları yazılarla kürtajı savunanlara, yağmurun rahmetinden, karın bereketinden bahsetmeye gerek yoktur. “Bu beden benim” diyerek, ruhlarına emanet verilen derileri, kendi yapmışçasına savunanların, tabiatın dengesinden ve yağışlardan şikayet etmesini yadırgamamak lazım. Eminim ellerinde olsa, dört mevsimi güneşli kılar, solaryuma girme zahmetinden kurtulurlardı.
Bu zihniyete inat yağmuru da, karıda, güneşi de sevelim.Ve bir parça dikkatle söylemelerimize dikkat edelim. Yoksa dile yayılan memnuniyetsizlik zamanla gönüle iner ve bir bakmışız ki kendi varlığını bile şikayet haline getiren insanlardan olmuşuz.
Selam ve dua ile
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.