Mert Aslan'dan 3 harika kitap

Toplum olarak önemli sorunlarımızdan biri, gerçekleri edepli ve kabul edilebilir sözcük kalıplarına yerleştirmeye çalışırken özlerini gözden kaybediyor olmaktır; ancak söz konusu olan karşı cinsle ilişkiler olduğunda, bunu daha çok yaptığımızda kuşku yoktur.
Kadınlar, erkekler ve romantik ilişkilere bugüne dek uluslar arası ün yapmış yalanlar ve yanılsamalardan uzaklaşarak yalın akılla, bağımsız ve önyargısızca bakmaya çalıştığımızda görürüz ki, bu konularda gelenekleşmiş ve bize öğretilmiş olan yaygın yargıların pek çoğu birey olarak bizi mutlu etmek için değil, kesin olarak mutsuz etmek üzere kurgulanmıştır.
“Aşk Tapınağına Baskın”, karşı cinsle ilişkiler konusunda yazılmış diğer kitaplardan farklı olarak, bilinmesi gerektiği halde konuşulması törelerce “ayıp” görülen pek çok gerçeği sansürsüz ve korkusuzca dile getirmesi nedeniyle, “kutsal aşk tapınağı”na düzenlenmiş bir baskın ve suçüstü niteliği taşımaktadır. Kitabın sayfaları boyunca ilerlerken, kadın ve erkek doğasının gözden uzak tutulmaya çalışılan taraflarını görmenin yanı sıra, bu iki cinsin işlemekte olduğu “aşk suçları”nın gizemcil labirentlerine inecek, orada acımasızca ve tüm çıplaklığı ile önünüze çıkarılıp gösterilenler karşısında çok şaşıracak, dahası yer yer dehşete kapılacaksınız.
Öte yandan, hayallerimizi süsleyen aşk yaşamının yalın birtakım yap-yapma kuralları vardır. Kitapta tek tek anlatılan bu az sayıdaki kurallara dikkat edildiği takdirde, herkesin doğuştan gelen hakkı olan “düşlerdeki aşk”ı yaşamanın ve sürdürmenin kolay olduğu görülecektir…
İkinci Kitap: KADININ KUTSAL AHİT SANDIĞI
Uzaktan baktığımızda, her şey mükemmel görünür. Kusurları görmek için, yakından bakmak gerekir.
Hedef konularına yakından bakan “Kadının Kutsal Ahit Sandığı”, genelde ilişkiler, özelde ise “kadın figürü”nün insani yönleri ile birlikte, tanrısal kaynaklı bazı nitelikleri üzerine son derece sıra dışı ve çarpıcı saptamalar yapmaktadır…
Önümüzde, yanıtlanması gereken önemli bir soru var: Acaba kadına bakarken aslında başka bir şeye mi bakıyoruz?
Bizi hiçlikten varlık dünyasına çıkaran, nimetleri ile kuşatan, ölümden sonrası için ise, dünya hayatında istemeden yüzleşmek zorunda olduğumuz temel varoluşsal acılarımızdan yaşlılık ve ölüme karşı, tümüyle somut bir yer olan “harikalar ülkesi” cennette değişmeyecek bir gençlik halinde yaşanacak tükenmeyecek bir ömür bağışlayarak kendisi ile birlikte sonsuzluğa eriştirmeyi vaat edip müjdelemiş olan Allah’ı sevmek, insani bir standart olsa gerektir.
Peki ya O’nu sevmenin doğası ve mantığı nedir? O’nu sevmekle dünyevi bir varlığı sevmek birbiri ile karşılaştırılması sakıncalar içeren çok farklı durumlar mıdır?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.