Dinlemeyi özellikle etkin dinlemeyi sanat olarak görmüşümdür. Sabır, irade, tahammül ve anlayışı içinde barındırır. Her yiğidin harcı değildir kuşkusuz. Sorunlarını anlatmaya odaklanan insanoğlu başkalarına kulak verirken dahi kendi dertlerine yoğunlaşır. Bu nedenle sohbetler hep ben merkezli olmuştur. Hatta sohbet demeyelim de tek taraflı konuşmalara dönüşen ilişkiler yakarışlar ve şikayetleri aktarma haline gelmiştir.Eğer sizi dinleyecek birini bulmuşsanız başlarsınız dertlerinizi dökmeye. Bu konuşmalarda söylenen ilk sözcük bellidir “Çok Stresliyim”.
Son asrın hastalığı olarak görülen ve diğer rahatsızlıkların tetikleyicisi olarak adlandırılan stres kelimesi bu tür konuşmaların giriş kısmını oluşturur.
Kelimeyi bu denli popüler yapansa muhakkak herkesin hayatında dert yanacak bir durum olmasından kaynaklanır. Kimi eşinden şikayetçidir, kimi patronundan, kimi çalışanından, kimi iş yerinden, kimi çocuğundan, kimi ailesinden , kimi sağlığından kimi maddi imkansızlıklardan…
Velhasıl herkesin kanayan bir yarası vardır. Dinleyecek birilerini buluğu anda yarasını açar. Başlar anlatmaya kendince en büyük (?) streslerini. Akabinde de içinde bulunduğu acınası durumdan bahsederken sıkıntılarla oluşan bedensel rahatsızlıklarını da eklemeyi unutmaz.
Bu denli dilden düşürülmeyen ve içinde bulunulan durumu en iyi özetleyen stres en tanıdık anlamıyla sıkıntıları gereğinden çok zihinde yoğunlaştırmak ve akabinde bu yoğunluğun beyinden bedene reaksiyonuna maruz kalmaktır.
Geçmiş dönemlerde kültürümüz ve inancımız etkisiyle dile getirildiğinde dahi kınanan stres zamanla toplumumuzda fazlasıyla yerini almıştır.
Geç kavuşulan fakat çabuk kabul edilen bu ruh halinin Batı toplumlarına oranla Anadolu başta olmak üzere İslam coğrafyasında geç yer edinmesinin ana nedeni ise İslam inancıyla örtüşen bir durum olmamasıdır.
Yani olay bir nevi stres ve imanın karşılaştırılması durumudur ki açık konuşalım son dönemde sınıfta kaldığımız bir konudur.
Çünkü malumunuzdur ki Allah’a güvenip teslim olmayan insanlar hayatlarını sürekli olarak üzüntü, panik ve sıkıntı içinde geçirirler. Bedenleri çok hızlı yıpranırken, normalden daha kısa sürede yaşlanıp çökerler.
Muhakkik ki sıkıntıya tahammül göstermek, sabretmek, çözüm ararken tevekkülle ve büyük bir inançla çalışmak kolay değildir. Her ne kadar bunlar imanın gerektirdiklerinden olsa da insanoğlu acizdir ve yazık ki sabırsızdır.
Fakat bilinmesi ve yüreklere işlenmesi gereken bir gerçek vardır ki dünyalar yıkılmışta altında kalmışız gibi takılmak inançlı bir kula yakışmaz. Çünkü stres ve iman ters orantılıdır. İmanı tam olan müminin hüznü devam etse de takıntısı ve stresi devam etmez.
Bu konuya en büyük imtihanlarla denenen ama asla strese girmeyen peygamberler üzerinden örnek vererek devam edelim.
İnsanların stres kaynağı olarak gördüğü sıkıntıların kat ve kat fazlasını nede olsa onlar çekmiştir.
Hz. Eyyüb'ü hastalıkla , Hz. Nuh'u oğluyla, Hz.İbrahim'i babasıyla, Hz. Lut’u eşiyle, Hz. Yusuf’u kardeşleriyle sınanmıştır. Yaratan bizi de aynı imtihana tabi tutma hakkına sahiptir. Habibim denilen ve yeryüzündeki her şey onun hürmetine yaratılan sevgili peygamberimiz bile diğer sıkıntılarının yanında beş kez evlat acısı yaşamıştır. Onlar sıkıntılarını dertten ziyade imtihan olduğunun bilinciyle tevekküle kabullenmiş üzülmüşler ama bunalıma girip strese girmemişlerdir.
Onların Peygamber, bizlerinse zayıf insanlar oluğu bahanesineyse kimse sarılmasın. Neticede Peygamberler de bizler gibi üzülen, ağlayan, Allah'a sığınan insanlardı. Allah tarafından özel seçilmiş oldukları gerçeği insani problemlere tepkisiz kalacakları anlamına gelmez.
Kur’an da peygamber kıssalarının anlamaya çalışmakta bu gerçeği kavramamızı sağlayacaktır. İçinde bulunulan duruma karşı gösterilmesi gereken tepki bizlere bu yolla gösterilmiştir. Üzücüdür ki stresle körelen gözler ve dolan zihin bu gerçeği görmekten ve algılamaktan uzak hale gelir.
Stresin beni en çok korkuttuğu bir diğer mevzuda insanı şikayetçi bir duruma getirmesidir. Çünkü bunalan, düşünceleriyle taşıdığı yükü iyice ağırlaştıran insanoğlu stresini başkalarıyla paylaşma yoluna girecektir. Yazının başında da belirttiğim gibi bu halde acınası bilindik sohbet ortamlarını oluşturacaktır.
İş ve diğer sıkıntılarını bunalttığı ve şikayetlerimi başkalarıyla paylaştığım akşamlarda içimi tarifsiz bir sıkıntı sarar. Dertlerimin yakınmalarımdan daha az olduğunu fark eder mahcup bir ürperme duyarım.
Ashabın en büyüklerinden Musab Bin Umeyr’in kulaklara küpe olacak sözlerini hatırlarım.
"Biz insanların sıkıntılarına katlanmayan imanı imandan saymayız.
Rıza yolunda biraz cefa gördük diye Allah'a naz mı edeceğiz”
Bu denli engin olamasa bile o yolda giden bir iman kazanmak dileğiyle
Selam ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.