Biz gazeteciyiz, doğrusu ben kanadı kırık bir gazeteci olarak görürüm kendimi, mesleğine aşık olan birisiyim, yazmak ve konuşmak hayatta en çok zevk alarak yaptığım işlerdendir. Dünyaya bin defa gelsem de muhtemelen gazeteci olmak isterdim. Ama Konya’da Anadolu’da gazeteci milletinin mensubu olmak gerçekten zordur. Her şeyden önce medarı maişet motorunuzu mensubu olduğunuz meslekte yürütebilmeniz çok güçtür. İş imkanları sınırlıdır ve mesleğinizi yaparken çok fazla müdahaleye uğrayabilirsiniz. Ama inadına kayığımızı yürütmeye, acizane mesleğimizi icra etmeye, her şeye rağmen devam etmeye çalışırsınız. Yapmak istediğim işte budur, doğru bildiğimizi, kimsenin etkisinde kalmadan yazabilmek, söyleyebilmek. Çünkü mensubu olduğumuz meslek bizden bunu bekler. Neyse asıl üzerinde durmak istediğim konu bu değil.
“Bu Seçimi Küskünsüz Yapmak” başlıklı yazım beklediğimin üzerinde bir ilgi gördü. Kimi dostlar bizi yanlış anlamış, onlara konuyu bizim düşündüğümüz şekli ile izah etmeye çalıştık, kimi dostlarda hem böyle bir konuyu köşemde yazma cesaretimden dolayı beni kutladı hem de yazımın konusuna katıldıklarını ifade ettiler.
Sevgili dostlar; (yaşını bilmiyorum, benden büyük zannediyorum, ben 1977 doğumluyum, onun için kişisel anlamda değer verdiğim ve yaşı benden büyük olduğunu düşündüğüm insanlara abi derim. Bundan ötürüdür ki Sayın Aydoğan Deveci’ye abi dedim. Ama anlaşılıyor ki abi ifadesinden hoşlanmamış) bu tür gazete yazıları fikri ve vicdani hürlüğün neticesinde gelişir. Allah biliyor ki ben o yazımı kimseden telkin almadan ve hiç kimsenin yönlendirmesi olmadan yazdım. Sayın Deveci’ninde aynı şekilde yazdığını düşünüyorum ve hiçbir şüphem de yok. Bu bir zenginliktir, hatta ben Sayın Deveci’yi telefonla arayıp kendisine kendimi izah eder ve konuyu geçiştirebilirdim. Öyle yapmıyorum ve kimse kızmasın bu şekilde yanıt veriyorum. Kesinlikle ben bunun zenginlik olduğunu düşünüyorum.
Asıl konuya geçelim: Sayın Aydoğan Devecin’nin yazısı direk benim yazıma yanıt şeklindeydi ve ben kendisinin ismini yazımda kullandığım ve yazısına atıfta bulunduğum için doğrusu bunu da normal karşılıyorum. Evet Sayın Deveci’nin yazısı bende uyandırdığı duygu; sanki bir yerlerde karlar alınıyor, Sayın Faruk Dügen adaylıktan çekilsin ve Sayın Selçuk Öztürk aday olsun da bu iş bitsin, deniyor hissi uyandırdı. Bu böyle olduğu için değil bu izlenimi yazı verdiği için bunu böyle düşündüm.
Şahsen ben, kesinlikle Sayın Selçuk Öztürk’ün Ak Parti Konya il başkanlığına çok iyi yakışacağını ve Konya’ya değer katacağını düşünüyorum. Kendisi benim yaşça büyüğümdür ve abi derim, özünde de bir abi gibi severim ama mesele bu değil, mesele bize yakışmayanı yapmayalım. Kendi kendimizi eleştirebilelim, daha da önemlisi samimiyetle ülkemizin geleceği için mücadele edelim. Bunu demek suç mu?
Ben yazımda Sayın Selçuk Öztürk Ak Parti Konya İl Başkanı olmasın demedim. Arife tarif gerekmez biliyorum. Ama arif olmayanda anlamıyor işte, bakın Ankara İl Kongresi iptal edilmedi mi? İstanbul il kongresinde kavga çıkmadı mı? Başbakan niye buralara müdahale etmedi de Konya’ya müdahale etme gereği duydu. Konya zaten sorunları olan bir şehir değil ki? Konya’da kavga olmuyor, neden bu müdahale, sorgulamayalım mı? Önümüze her kesileni yiyelim mi?
Elbette Aydoğan Bey gibi bizim fikrimizle aynı düşünmeyenlerde olacaktır, ona zaten saygı duyuyoruz, sadece bu tür işler bize yakışmıyor, bu işleri biraz daha güzel, biraz daha siyasete yakışır şekilde yapın diyoruz, kötü mü diyoruz? Bu gidişle Konya her şeyi Ankara’da karar verilen bir şehir haine gelecek.
Olay basit; Konya’daki büyüklerimiz olaya el koysun, benlerini bir kenara bırakıp bir araya gelsin ve Konya için hayırlı olan kararı istişare ile meşveret ile versinler. Bunu demenin neresi kötü.
Sayın Mustafa Tatlısu hem çok değer verdiğim hem de büyüğüm kabul ettiğim bir insan ama ben Konya’nın Köy gibi bir görüntüsünün olduğuna inanmıyorum ve öyle düşünmüyorum. Karaman’a gelin bir ay yaşayın, görün bakalım Konya köy mü yoksa Anadolu’da devasa büyümüş nadide bir şehir mi?
Konya’nın her alanda çok ileri olduğunu ifade etmiyorum tabi, her konuda çok iyi olduğunu da düşünemeyiz ama köy gibi olduğunu düşünmekte Konya’yı anlamamaktır ve büyük bir haksızlıktır.
Aydoğan Bey lafı dolandırmayı sevmediğini söylemiş; el hak haklıdır da çünkü dolanmış bir yazı yok, ama yanlış bir duruş var bana göre.
Kendisi aba altından sopa gösterecek birisi değildir ve ben böyle olduğunu da düşünmüyorum, bu izlenimi veriyor yazı diyorum. Bir daha okuyun o yazıyı, sonra tekrar düşünün.
Ayrıca ben fitne çıkarmayı nasıl düşünebilirim? Nasıl olurda benim yazımdan böyle bir netice çıkartıyor doğrusu anlayamadım. Yinede bana hakkını helal etsin lütfen ama bu yazıyla bir hakkın geçeceğini zannetmiyorum. Böyle olmasın diyoruz, kötü mü diyoruz. Evet böyle olmasın, bakın belediye başkanlıklarını değiştirme usullerine, bakın milletvekillerini değiştirme usullerine, sonra her şey Ankara’da karar alınacak ve diyecekler ki, sizin milletvekilleri arasından bakanlık yapacak birisini bulamadık. Ben en az üç milletvekilimizin bakan olabileceğini düşünüyorum da konu bu değil. Anlayamadığım bu milletvekillerini kimin belirlediği konusudur. Bunu Konya mı belirledi. Konyalı 13 vekilin en fazla üç tanesini tanır, çıkın anket yapın isterseniz.
Ak Partiye küsmek neden Ergenekon’la ilintilendirilsin canım. Bu, bir zamanlar yapılan, kendi partisinden olmayanları patates dinine mensuplaştırma yakıştırmasına benzemiyor mu? Bizim daha akılcı daha mantıklı olmamız gerekmez mi? Bir sürü küs var, isimlerini mi sayalım ama kesinlikle hiçbirisi Ergenekoncu falan değil. Ve yetim malını gözetirler, hak yemezler. Biraz insaf lütfen.
Birde beni en iyi Selçuk Öztürk’ün tanıdığını zannediyorum, kimseye şirin falan görünmeye çalışmam. İçim ne ise dışımda olur. Allah’tan başka kimseye karşı kendimi hesap vermekle yükümlü görmüyorum ki. Neden korkayım?
Ben bunları söylüyorum, başkada bir şey demiyorum. Arife tarif ne gerek, değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.