Bilin bakalım! Erkekler insan mıdır, bankomat mıdır?

Şimdi bu yazıyı okuyan bayanlar, yine burunlarını bir tarafa kıvırarak “Aha! Yine bayanlara çatmış! Ay, delirmiş bu adam ya!” ya da “Yok yok, bunun kadınlardan yana dili çok yanmış!” diye homurdanmaya başlayacaklardır. “Kadın düşmanı” imajı, bayan okurlarımla aramızdaki bir iletişim kazasından başka bir şey değildir. Günlük yaşamda kibarlık kavramına özel bir değer atfettiğim için olsa gerek, çelişkisel olarak cins-i latifle de aramız hep şeker renk olmuştur.
Görüşlerimden dolayı beni bir kaşık suda boğmak isteyen bayanlar, yalnızca günlük hayatta hiç karşılaşmamış olduklarımdır. Demek ki, yüz yüze iletişim görüşlerimizin imajını da değiştiriyor.

Birkaç yıl önce, bir TV kanalında bir çöpçatan şirketinin (özür dilerim, belki de şirketin daha sevimli bir adı vardır; ama ben bilmiyorum) yöneticisini konuk etmişlerdi. Adam aynen şöyle demişti: “Bizim en büyük sıkıntılarımızdan biri, bayanların maddiyatı fazla öne çıkarıyor olmalarıdır. Evlenmek için başvuran bayanların hemen hemen hepsi işin başında karşıdaki kişinin maaşı, arabası, evi, yatı, katı olup olmadığını soruyor ve bunu fazla sorun yapıyor. Hiçbiri karşısındakinin nasıl bir insan olduğu üzerinde durmuyor… Düzenli ve iyi bir geliri olan bayanlar da aynı şekilde yaklaşıyor…”

Geçen gün yine bir TV kanalında bu günlerde hayli popüler olan evlilik programlarından birini izlerken dikkatimi çeken bir diyalogtan söz etmek istiyorum.

Stüdyoya, kırk yaşın biraz üzerinde esmer bir bayan çıkmış, rahatça kurulduğu koltukta kısmetlerini (!) bekliyor. Ses tonunu iyice incelterek daha kadınsı görünmek ve piyasasını arttırmak için çırpınıyor. Kuaförlük yapıyormuş, yani aslında çalışan biri olduğu için kendi ayakları üstünde durabiliyormuş… Bunları övünerek anlatıyor…

Birazdan, program yapımcısı, bayanın ilk talibini stüdyoya çağırdı. Adam içeriye girdi ve talip olduğu malum bayanla arasındaki paravanın bu tarafında kendisine ayrılmış olan koltuğa oturdu. Hemen söyleyeyim. Adamın haline şöyle bir bakınca yüreğim burkuldu. Gariban biri olduğu çok belli oluyor. İnsan bütün memleketin önüne çıkarken olabilecek en iyi haline bürünmeye çalışır değil mi? Eminim, o da bunun için çaba harcamıştır; ama o zavallı görüntüsünü silememiş besbelli…

Neyse, muhabbet başlıyor. Program yapımcısı, adama nereli olduğunu, nerede oturduğunu, daha önce evlilik yapıp yapmadığını, çocuğu olup olmadığını, ne işle meşgul olduğunu filan soruyor. Adam da sorulara belirgin bir alçakgönüllülükle yanıt vermeye çalışıyor.

Daha sonra ise, program yapımcısı paravanın öbür yanında bekleyen bayana adama herhangi bir soru sormak isteyip istemediğini soruyor. Hanımefendinin ilk sorusu, otomatiğe bağlanmış gibi pat diye geliyor:
“Ne kadar maaş alıyorsunuz?”

“Çüş!” dememek için kendimi zor tutuyorum!
Adam da, yedi yüz lira maaş aldığını söylüyor. Bunun üzerine hanımefendinin suratı ekşiyor, birkaç saniye içinde şekilden şekle giriyor ve “Olmaz!” deyip çıkıyor işin içinden.

Düşünüyorum da… Madem sen çalışan birisin. Madem kendi ayakların üzerinde durabiliyorsun. Ne demeye elini hemen adamın cebine daldırıyorsun?! Üstelik senin de onun da iyi-kötü birer maaşınız varmış. Neden kişisel özellikleri hakkında hiçbir şeyi merak etmiyorsun?! Evlilik gibi uzun soluklu bir ilişkide kişilik özellikleri daha önemli değil midir?

Yani karşındaki kişinin yüzünü görmemişsin, hırsız mıdır, psikopat mıdır, çatlak mıdır, aşırı derecede kıskanç mıdır, huysuz mudur, zampara mıdır, alkolik midir, inatçı mıdır bilmiyorsun. Bunların hepsini taşıyor olsaydı da aylık geliri beş bin lira olsaydı, görmeden atlayacak mıydın üzerine?! Nasıl oluyor da, evlilik gibi romantik sevgiye ve kişilik uyum alanları hesabına dayanması gereken ömürlük kutsal bir ilişki, bu denli ticari bir ilişkiye dönüştürülebiliyor? Bu nasıl bir zihniyettir ki böyle?
Sonuçta ortaya basit bir bilmece çıkıyor: “Erkekler insan mıdır, yoksa bankamatik kartı mıdır?”

Anlaşılan o ki, bir erkek figürü kadınsal algı sistemine çoğu kez bir tür bankamatik kulübesi gibi görünmektedir…
Buyurun, size bir kadın romantizmi!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi