Ergenekon dalgalarında kısa bir sörf

Bu köşenin sürekli okurları, genelde siyasi içerikli yazılar yazmadığımı bilirler; ama bugün bir değişiklik olsun istedim. Söyleyeceklerim, kamuoyunda oluşmuş bulunan kimi izlenimlerden ibarettir. Bu nedenle, öncelikle hukukun evrensel kuralını anımsayalım: “Mahkemece suçluluğu kanıtlanmamış olan herkes masumdur.”

Anladığım kadarıyla, Ergenekon davası kapsamında yapılan yeni dalga operasyon kesinlikle bir son olmayacaktır. Ortada ülkenin bütün kesim ve kurumlarına derinlemesine kök salmış, olasılıkla hücre tipi bir yapılanması olduğu için deşifre edilmesi oldukça karmaşık ve hiç kuşkusuz silahlı bir örgüt var. Amacı, ülkenin batı tipi modern bir demokratik hukuk devletine doğru evrilmesine mutlaka engel olmak ve olanca önemsizliğine karşın baskıcı bir üçüncü dünya rejimi olarak kendi avuçlarında tutmaktır. Operasyonun bitmesi veya başarısızlıkla sonuçlanması ise, bu kavgayı veren demokrasi yanlısı güçlerin kendi varlıklarını kendi elleri ile azar azar ortadan kaldırmayı kabullenmiş olmaları anlamına gelecektir. O yüzdendir ki, bana göre yapılan harekat Türkiye’yi bu tür çetelerden iyice arındırıp gerçek ve güçlü bir çağdaş, demokratik hukuk devletine dönüştürünceye dek devam edecektir. Ümit verici olan başka bir şey, yeni dalga ile ilk kez bazı muvazzaf subayların da gözaltına alınıp mahkemece tutuklanmış olması ile birlikte, ordunun da sivil-asker bürokrasi içindeki darbeci ve çeteci güçlerin temizlenmesi sürecinde hükümetin yanında yer alma iradesini ortaya koymuş olmasıdır. Bu akıllıca ve demokratça tavrı, ayakta alkışlamak gerekir. Çünkü yasaların herkesi bağlayan sınırları vardır; fakat yasadışılığın sınırı yoktur.

Özellikle siyaset ve medya dünyasından her operasyon sonrası yükselen muhalif sesler iyi analiz edilirse, iki şey rahatlıkla anlaşılabilir: 1. Besbelli örgütün medya ayağı pek güçlüdür. Yani medyada hatırı sayılır sayıda hatırı sayılan taraftarı bulunmaktadır. 2. Bu kimseler ne de olsa yazar çizer takımı veya onların ağabeyi, patronu filan oldukları için, lafı kıvırmayı iyi biliyorlar.

Neymiş, polis otosuna bindirilirken birilerinin kafasına basılmış… Toplumun tanıdığı, sevdiği saygın kimseler sabahın beşinde evleri basılıp götürülüyorlarmış… Bazıları iyice abartmış olsa gerek ki, “Sabahın dokuzunda da tutuklanır mıymış insan kardeşim?!” diyordu önceki gün. Saat beşte olmaz, saat dokuzda olmaz! Ne zaman olur peki? Herhalde en iyisi, polisin bir hafta önceden Pazar günü beş çayına randevu vermesidir…

Bazıları da, “Efendim, ne gerek var paldır küldür ev basmaya? Bunlar zaten çok saygın insanlardır. Davet etsinler, gidip ifadelerini verirler…” Toplumca tanınan hukuk adamları, devlet adamları, sanatçılar, akademisyenler veya yazarlar hiç suç işlemez demek istiyorlarsa eğer, bu dünyanın en gülünç laflarından biridir. Bir süre önceden ifade vermeye davet edilmiş bulunan bir subayın geçen gün tabana kuvvet kaçtığından haberleri olmadı galiba. Kaldı ki, Türkiye’de yasa ve yönetmeliklere pek uygun olmamasına rağmen eskiden beri yapılan uygulama buydu. Yıllardır sabahın köründe kapısı penceresi kırılarak yaka paça gözaltına alınan kimseler için neden kılınızı kıpırdatmadınız? Uygulamanın insanlık onurunu zedeleyici nitelikte olduğunu neden hiç hatırlamadınız? Doğrusu şu ki, siz şimdiye kadar kendiniz ve size yakın olan kimseler için hep ayrıcalık istediniz! Siz herkes için demokrasi, herkes için güvenlik ve herkese işleyen bir hukuk istemediniz!

Elbette ki, daha uzun yıllar sürecek büyük bir olayla yüzleşiyoruz. Tutuklamalar da, mahkeme de halen devam ediyor. Belki de, buraya kadar söylediğim her şey yalandır…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi