Kadın bedeni daha mı saydamdır?

Yeryüzünde ve onu çevreleyen koskoca evrende kendini arz eden bütün göz kamaştırıcı ihtişam ve güzelliklerin kendisinden yansıdığı asal kaynak olan Yüce Sultan’ın bir sanat yapıtı vardır ki, ona kendi cazibesinden daha fazla pay vermiş olma ihtimali üzerinde ciddiyetle düşünmek gerekir. Bu durum, gökteki güneşin yerküreye düşen ışıklarını her nesnenin saydamlık derecesine göre değişen derecelerde yansıtması gibidir. Daha saydam olan nesneler güneşten daha fazla ışığı yansıtırlar. Allah’ın sonsuz cazibesinin her varlık ve nesnede farklı derecelerde aksettiği düşünüldüğünde, daha saydam olduğu varsayımıyla o cazibe kaynağını daha fazla yansıttığı izlenimi veren bir varlıktan söz ettiğimizi düşünebiliriz.

Evet, doğal bir kadın figüründen söz ediyoruz. Erkek ona bakarken dünya yaşamının tüm nimetlerinin içinde toplandığı bir minyatürü, yani olabildiğince müzikal, olabildiğince şiirsel ve çekici “dünyevi bir cennet”i gördüğü için, bildik mıknatıs etkisinde olduğu gibi, istem gücünü yitirmişçesine olarak ona doğru sürüklendiğini hisseder. Sarılma, koklama, öpme gibi romantik sevginin her türlü sıcak arzu ve eylemleri içinde onunla bütünleşme, onun içinde kaybolup gitme yönünde bastırılması çok zor isteklerin alevleri ile tutuşur.

Bu bir erkeğin Allah ile olan ilişkisi açısından gerçek bir testtir. Görünüş bizi yanıltmıyorsa, Allah kendi çekim gücünden daha fazla pay verdiği bir yapıtını erkek için zorlu bir test odağı haline getirip bile isteye meydanın ortasına koymuş gibidir. Öyle ki, erkek ona baktığı zaman, onun da kendisinin de sahibi olan Yüce Hükümdar’ı unutabilecek, asli kaynağı göz ardı ederek yerdeki saydam maddede fani olmanın hayallerini kurmaya başlayabilecektir. Kadın açısından bakıldığında ise, durum biraz farklıdır. Kadın için erkek de benzer bir sınav öğesi olmakla beraber, erkeğin daha zor bir savaşın ateş hattında debelenip durduğunu pek bilmezler, bilmek için zahmet de etmezler. Bayanlar daha egosentrik (ben-merkezcil) düşündüğü için, empati yapmaya tahammülleri daha azdır. Onlar için daha kolay ve alışıldık olan tepki türü, en küçük bir aksilikte muhatabın üzerine patlamak veya püskürmektir.

Şeffaf olmak kişinin elinden alınamaz bir erdemse eğer, şunu cesurca konuşmakta yarar olduğu kanısındayım: Kutsal Kitap’taki “Her nefis ölümü tadacaktır.” cümlesinden haberdar olmayan yoktur sanırım; ancak ne yazık ki, her zaman söylediğim gibi, ayet ve hadisleri ezberlemenin amacı pek çoğumuz için salt bir “bilgili/kültürlü olma” görüntüsü olduğu için, onların üzerinde kafa yorma zahmetine pek katlanmayız. İlgili ayette geçen ana yüklem, “zevk” kökünden gelmektedir ve dolayısıyla ayet “her nefsin ölümün zevkine ereceği” anlamına gelmektedir. Demek oluyor ki, ölüm mü’min için “zevk” duygusu ile donatılmış büyük bir mutluluk anıdır. Büyük Allah dostu Hz. Mevlana’nın benzetmesiyle, büyük sevgiliye kavuşulan heyecan dolu bir “düğün gecesi”dir ve o sırada da dünyevi sevgililere kavuşulduğu gün yaşanan hazlara benzer hazlar yaşanacağını düşünebiliriz. Şu halde, çoklukla temiz öldükleri halde ölümün ardından mü’minlerin neden gusül işlemine tabi tutuldukları noktası üzerinde derinlikli ve önyargısızca düşünülmesi gerektiği kanısını taşıdığımı söylemek isterim.

Bazen içine girmekten korktuğumuz karanlık izbelerde hayret verici gerçekler yatıyor olabilir…

  

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi