POTPURİ

Başkalarını kendinden çok düşünen bir milletiz vesselam…öyle ki; bir ara gündemde olan “Başörtülü kızlarla kim evlenecek?” sorununu hazmedebilecek  talip bulunamadığından olsa gerek, çözüm karşı tarafın eksik ve gediklerini dile veren “Başörtülü kızlar kiminle evlenecek?” içerikli temaya  terk etti.

Değişimin, hızlı ve haliyle rayına oturmamış bir şekilde seyr ettiği toplumlarda bu tür sosyal tabanlı sorunların olması kaçınılmaz elbette. Lakin bu, hiç kimseyi “uzaydan gelmiş de yeryüzünde kendi türüne rastlayamıyor” algısına itmemeli.Hele bir de bu algıya; Nişantaşı-Fatih güzergahında 365 günde 1 gün arz-ı endam etmenin neticesini “Biz aldırmıyoruz amma sizin mahalledekiler baskı uyguluyor” şeklinde eklemek doğrusu akla ve samimiyete yakın ve yatkın gelmiyor. Zira tüm bunlar;  mevcut havayı, esas kapıyı aralamadan  tali kapı eşiklerinden  solumaya çalışmaktan başkası değil.

İşte bu ahval, daha evvel takılıp kalemle tekrar ettiğim  aşınmış nakarata aynı ile tekrar değinmeme sebep oldu.Öyle sıradan bir nakarat değil bu. Şarkı veya türkülerin diğer sözlerini arka plana itip, asıl temayı vurgulayan kelimeler vardır ya işte o şekil bir nakarat . Neredeyse “Türkiye” denilince akla gelebilecek tek söz. “Başörtü.” İşte bu kelime, sanki güfte tek o sözden ibaretmişçesine diğer tüm söz, iş ve oluşları gölgede bırakıyor.

Bu nakaratın önüne ve ardına eklenen hiçbir deyiş çözüm olmadı bugüne dek. İçine, cümle içler doğmuş gibi bir eda ile hariçten gazel okuyanların okuyuşuna iştirak etmek bu nakaratın bir yönü ise, gazeli yüreklerine ağıt edenlerin okuyuşu da başka bir yönü. En vahim hâl ise, bir şekilde taş atanların yapıp-ettiklerinden zuhur eden haleleri seyredenlere ait.

Başörtü, sırf bir kelime olarak konu edinilse harfleri dahi yorulur ilgili- ilgisiz her dile pelesenk olmaktan. Ya manasıyla gelişi güzel oynansa hali nice olur ve dahi oldu. (Onu yüreğine dolayamayanların yorulmak bilmemelerinin hikmetini meçhul sanmak arifane değil, gölgeye düşürülen her şeye bir bakılsın… )

Ve şimdi cümlesini bir potpuri eşliğinde yumrukluyorum.!!

“Ayağına (başına) geymiş gara yemeni//Sallanma sevdiğim öldürdün beni(birilerini)

Âlem düşman olsa severim seni//Mavzer kurşunuyla(kamusal alanla) vursunlar beni.”

“Yemenimin uçları//Çıkamam yokuşları(siyaset ve benzerleri)

Yedi köyün(düvelin) kuşları!!!//Duvam allı yemeni, duvam pullu yemeni”

“Yemenimde hâre var// yüreğimde yâre var

Ne ben öldüm kurtuldum//ne bu derde çare var”

Başörtüsünü “o kadar basit değil” naralarıyla yemeni şeklinde tabir etmemizi yetersiz, hatalı, eksik görecek olanlar pek muhtemel ki olacaktır. Ne de olsa yamalı bir deyiş var  “Türban” deyu. Bu yama sadece harf değişiminden ibaret değil, içerik de katılır buna. Tam bu noktada “yemenim turalıdır” diyene , “geçme bizim kapıdan” deyiverirler de apışıp kalırsınız.

Bu nakaratın hülasası çoktur zira her kafanın kendince bir hülasası mevcut. İrtica, siyasal simge, kamusal alan, mahalle baskısı, teğet geçişler - içeride aç dışarıda kapat,  şişhane- tophane hattı, Allah’ın emri- Rasulullah’ın kavli.

Çoktan seçmeli bu….dilediğinizi seçin, hatta yetmezse yenilerini ekleyin.

Her hayatın kendi kalbinin ekseninde döndüğü gerçeğiyle, irtica, siyasal simge, mahalle baskısı ve benzeri yorumlar ekseninde asıl manayı ihtiva eden hak ile batıl düşüncenin mücadelesi hep olmuştur, olacaktır. Nâbi’nin de deyişiyle ; Çarh nimeti verir gavgasız// hiç Firavn olur mu Musasız.”

Peki ya şu teğet geçişler ne ola ki? “İçeride aç- dışarıda kapat” diyenler bu düşüncelerinin alenen riyaya sebep olduklarının farkında değiller mi? Tıpkı hırsızlık yapma ama, seni gören biri yoksa etrafta, ortalığı el yordamıyla şöööyle bir kolaçan et, demek gibi. Çağdaş medeniyetler safına ahlakı kötürüm olan bireylerle mi yükseleceğiz.?  Evet diyenlere kocaman bir heyhat!!!!

Şişhane- tophane hattı ise bambaşka bir sürüm. Telaş içinde dış tasarım yapmaktan ibaret. Örtünün albenisi sanki oymuş gibi onlar “Mahmure” olma sevdasında ….şıkır şıkır şıkır da, tıkır tıkır tıkır da, fıkır fıkır fıkır da mahmure……

Çağ mensubiyetliğinin gereğini yerine getirip,birileri fitil olsun diye çabalayanlara  ben de şu noktada iştirak ediyorum. İfadeye sığmayan içimle diyorum ki, “yasaklanmış, dışlanmış, ötelenmiş hâl ile varsın özler dağlansın, ta ki kalp ve ruh, beden gibi o örtünün içine giremedikçe”

Medet kuldan değil O’ndan (c.c) ise, temenniden bir azık ile, nihavent makamındaki ”inleyen nağmeler ruhumu sardı” faslını Dede Paşa’nın şu beytiyle bitiriyorum.

“Gam odur ki, gele dünya gide din

Gam o değil ki, gide dünya gele din.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Huriye Karnap Arşivi