Psikolog Büşra Öztürk: Yalan söylemek depresyona itebilir
Yalan söyleme eyleminin zamanla insanlarda alışkanlık haline gelebileceğini ve bunun da kişilere huzursuzluk yaşatabileceğini belirten Psikolog Büşra Öztürk, “Yalana sıkça başvuran insanlar nereye ait olduğunu bilemez. Bundan dolayı da içinde hep huzursuzluk getirir. Gerçekle yalan arasındaki savrulma onu depresyona itebilir” dedi.
İnsanların günlük hayatta yalana başvurabildiklerini ve bunun da mizaç (huy), kişilik ve karakter yapısıyla bağlantılı olduğuna dikkat çeken Psikolog Büşra Öztürk her insanın bir mizacı olduğunu belirtti. Öztürk, “Mizaç, doğuştan gelen yaşam boyu değişmeyen algı, motivasyon, istek ve ihtiyaçları belirleyen yapısal bir çekirdektir. Kısaca insanların psikolojik DNA’sıdır. Karakter ise bazı mizaç özelliklerinin zaman içinde belirgin hale gelmesiyle oluşur. Karakter değişmez değil ama değişime dirençlidir. Karakterimizin temeli ise 0-6 yaş arasında oluşturulur. Yalan söylemek de belli bir boyutta psikolojik rahatsızlıktır. Bu psikolojik rahatsızlıkların kişilik ve karakter yapısına göre birtakım yönelimleri vardır. Yalan söylemeyi gündelik yaşamımızda kullanabilmekteyiz. Hayatın akışında insanlar bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde yalana başvurabiliyorlar. Zihnimiz bunu o kadar normalleştiriyor ki, çoğu zaman aslında gerçeğin farkında olduğumuz halde söylediğimiz yalan üzerinde fazla durma gereği duymuyoruz. Çünkü zihnimiz artık bunu bizim için normalleştiriyor” ifadelerini kullandı.
‘YALAN EYLEMİ AMAÇLA ALAKALIDIR’
İnsanların iyi veya kötü niyetli şekilde yalana başvurabildiklerini belirten Büşra Öztürk, “İnsanlar günlük hayatında sevdikleri insanları üzememek için yalan söyleyebilmektedir. Bazı şeyleri beğenmedikleri halde karşı tarafı mutlu etmek için de ‘güzel olmuş, yakışmış vs.’ gibi yalanlara başvurabilmektedir. Bu tamamıyla bir amaçla alakalıdır. Bunu yaptığımız zaman iyi bir şey yaptığımızı düşünüp kendi açımızdan sevinebiliyoruz. Halk dilinde beyaz yalanlar diye de adlandırılabiliyor. İyi niyet beslenilerek söylenen yalanların dışında tamamen karşı tarafı üzme niyetiyle başvurulan yalanlar da mevcuttur. Dikkat çekmek, aşağılık kompleksini bastırmak veya kendini daha iyi gösterebilmek amacıyla söylenen yalanlar da bulunmaktadır. Yalan söylemek demek, birtakım eksiklikleri kapatmak demektir. Yalanı alışkanlık haline getiren insanlar bunu söylediklerinin bilincindedir fakat farkında değildir” şeklinde konuştu.
‘AİLELER ÇOCUKLARI YALANA İTEBİLİR’
Ebeveynlerin kısıtlayıcı veya cezalandırıcı etkenleri sebebiyle çocukların kolayca yalana yönelebileceklerini dile getiren Öztürk, “Yalan söylemek dediğimiz eylem doğuştan gelen bir özellik değildir. Sonradan öğrenilir. Çocukluk döneminde insanlar daha çok ebeveynleriyle muhatap olmaktadırlar. Onların yalan söylemelerindeki en büyük faktör de tabi ki ailedir. Yalana başvurmalarındaki sebep ise kısıtlayıcı, cezalandırıcı, şiddet eğilimli, onların yaptığı şeylerden tatmin olmayan bir aile yapısı varsa çocuk da bu durumlarda çabucak yalana başvurabilmektedir. Çocukları yalana teşvik edebilirsin ya da soyutlayabilirsin. Bu tamamen aileye bağlıdır. Çocukların karakteri 0-6 yaş arasında oluşur. Bu süreçteki karakteri de ebeveyn belirler. Ailenin tutumları çocuğu yalan söylemeye itebilir bunu da alışkanlık hale getirebilir” dedi.
‘İNANCINIZI KAYBEDEBİLİRSİNİZ’
Yalanı alışkanlık haline getiren insanların kendine olan inancını kaybedebileceklerini vurgulayan Büşra Öztürk, “Yaşam içerisinde insanların sürekli ait olma arayışı vardır. Sosyalleşmek, kendini kabullendirmek gibi unsurlar dolayısıyla yalana başvurmaktadırlar. Kendilerini eksik hissederler ve bu eksikliği tamamlamak yerine kolaya başvurup sanki oymuş gibi devam eder. İnsanlarda bunun etkisi yoğun olabilir. Gerçekle olmak istediği durum arasında savrulmalar yaşayabilir. Nereye ait olduğunu bilemez. Bundan dolayı da hep içinde huzursuzluk getirir. Bu iki uç noktasındaki savrulma onu depresyona itebilir. Kendine ait olmadığı dünya içerisinde kendine olan inancını kaybedebilir” ifadelerini kullandı.
‘YALANIN KAYNAĞI ARAŞTIRILMALIDIR’
Yalan söyleme eylemini engellemede insanların öncelikle bunun kaynağına yoğunlaşması gerektiğini belirten Öztürk, “Psikolojik sorunların temeli, yaptığımız eylemler aslında bizim sonuçlarımızdır. Yalan söyleme eylemi de sonuçlarımızdır. Bu eyleme iten sebeplerin kaynağını araştırmak önemlidir. Bir şeyler yolunda gitmiyorsa bunu yalanla kapatmak bir sonuç eylemidir. Bu eyleme gelene kadarki süreçte yaşadıklarımızı gözetmek durumundayız. Buna iten sebepler ailemizi memnun edememek, kendimizi topluma kabul ettirememek, özgüven eksikliği ve inançsızlık gibi sebepler olabilir. Öncelikle sebepler tespit edilip sorunu kaynağından halledebilmek için bunların üzerine yoğunlaşmamız gerekmektedir. Sebebini ve kayağını araştırdıktan sonra tedavi yoluna gidilebilir. Kişilerin biraz da öz farkındalığının olması gerekmektedir. Kendiyle barışık olup, bu şekilde mutlu olmayı öğretmek çok önemlidir. Eğer insanlar bunu tadarsa ve güzel bir şekilde hayata geçirebilirse yalan söyleme ihtiyacı ortadan kalkacaktır” şeklinde konuştu.
HÜSEYİN KOYUNCUOĞLU / YENİ HABER GAZETESİ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.