
Soma kaza mı sabotaj mı?
Soma faciası hepmizin içini yakan bir hadise. Sadece bu günlerde değil, daha çok uzun süre yakacağına da şüphe yok. 301 can, belki bir ihmal, belki beklenmedik kaza silsilesi, belki de yeni yeni konuşulmaya başlanan bir sabotaj sonucu hayatlarını kaybettiler.
Maden yetkilileri tutuklanmaya başlandığına göre, suçlu olanlarla ilgili ilk kararlarda verilmiş demektir. Bu büyük facia, eğer ihmal sounucu gerçekleşmişse, birkaç kişinin tutuklanmasıyla yetinilmemeli. Pek çok kişinin zincirleme ihmali sonucu ancak böyle büyük bir facia gerçekleşebilir. Öte yandan sabotaj olma ihtimali gün geçtikçe artan bir gerçek. Geçen yıl bu zamanlar 30 Mayıs’ta fitili ateşlenen gezi olaylarıyla başlanan, 17 Aralık’la devam eden sürecin bir parçasınında “Soma” olma ihtimalini gözardı edemeyiz.
Perşembe günü Konya’dan Mustafa Arslan, Mustafa Öztaş ve Kazım Öztürk’le birlikte olay yerine gittik. Cumhurbaşkanı Gül’ün geliş saatiyle aynı zamanlarda bizde oradaydık. Henüz madende varsayılan işçilerin tümüne ulaşılmadığı için, umutlu olmasa da bir bekleyiş vardı. Ancak cenazelerini alan Soma halkı çok sakin, mutedil bir görüntüdeydi. Öyle TV’lerde olduğu gibi, tepkiler, gösteriler falan yoktu.
Taziye ziyaretinde bulunduğumuz bir evde yaşadıklarımız aslında herşeyi anlatıyordu. Bizde oradayken, vefat eden evin sahibinin taziyesine sokak komşusuda geldi ve ilk cümlesi şöyleydi; “Kusura bakmayın, diğer cenazeleri yeni kaldırdık, size taziyeye gelemedik” Evet Soma’da yakınlarını kaybedenlerin derdi cenazeleri iken, O’nlar üzerinden hesap yapmak en yumuşak ifadeyle terbiyesizliktir.
Olayın olduğu andan itibaren devlet en üst düzeyde Soma’daydı. Bunu, hem görüştüğünüz halktan öğreniyorsunuz, hem de zaten olay yerinde onlarca bürokratı ve oradan hiç ayrılmayan Bakan Taner Yıldız’ı görünce hissediyorsunuz. Hiçbir eksik kalmayacak şekilde devlet Soma halkına elini uzatmış, acılarını hafifletmek için bütün imkanları seferber etmiş. Eskiden olduğu gibi “Nerde bu devlet” sorusu Soma’da kimsenin aklına gelmiyor.
Diğer taraftan böyle bir kazanın çok yüksek bir medya çarpanı olmasına epey şaşırdım. Türkiye’de yayın yapan TV’lerin tümünün yanında uluslararası ajansların hemen hepsi ve çok sayıda yabancı gazeteci maden bölgesindeydi. Elliye yakın canlı yayın aracı, yüzlerce gazeteci oradaydı. Zaten maden girişinde kurtarma ekipleri ve gazeteciler dışında birkaç işçi yakını ancak vardı. Yani olay, medyanın “tek kale” oyununa kalmıştı.
Özellikle uluslar arası medyanın ilgisi beni şaşırttı. (Aslında şaşırtmadı. Reyhanlı patlaması öncesi bölgeye gelmeleri, Gezi sırasında aynı gün içinde saatlerce yayın yapmaları, 17 Aralık günlerinde hükümet düştü düşecek yayınlarını bildiğimiz için şaşırmalıydık) Dünyada örneği olan pekçok olayda böyle bir ilgi yokken, Türkiye’ye bu ilgi normal olamazdı. Tahminin, gazeteci olarak gelenlerin bir kısmı başka amaçla oradaydı. Başka amaç ne ki?
Dün Başbakan Erdoğan TİKA programında, “Biz Bosna’da varız, Afganistan’da varız, Somali’de varız, Filistin’de varız” cümlesinden sonra tarihi bir söz söyledi. Aslında tüm bu olayların, operasyonların arka planı da bence bu cümle; “Evet her yerde varız, çünkü biz Türkiye’yiz”
Soma maden faciası umalım ki bir kaza olarak sonuçlansın. Eğer sabotajsa, daha çekecek sıkıntımız, duyacak acı haberimiz maalesef olacak demektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.