
Mert Aslan
Çokeşliliğe hayır mı diyorsunuz?
Yayınlanma:
Çokeşlilik dendiği zaman pek çok kişinin aklına gelen şey, bunun İslami bir gelenek olduğudur; oysa durum hiç de öyle değildir. Çokeşlilik İslam’la başlamadığı gibi, onunla kaim olacak da değildir. Doğrudan doğruya erkek doğası ile ilgili olan çokeşli evlilik tarzı insanlıkla birlikte ortaya çıkmış “de facto” bir durumdur ve insan doğası değişmediği sürece bayanlar istemese de hükmünü her yerde biteviye icra edecektir.
Yani pek sevgili bayanlar, çokeşliliğe şiddetle “hayır” diyenlerdenseniz eğer, (ki şart kipine gerek yoktu sanırım) boşuna nefesinizi tüketmeyin… Salıverin kendinizi!
Kadınların birden fazla eş alamadıkları göz önüne alındığında, normal olarak çokeşliliğin erkek lehine işleyen bir uygulama olduğu kanısına varılabilir. Özel bazı koşullarda geçerli olmasa da, bu genel olarak doğru kabul edilebilir; ancak erkek kadın gibi değildir. Zaten kendisine verilmiş olan koşullu ruhsatın temelinde de, İslam’ın genel geçer bir özelliği yatmaktadır. İnsan doğası ile örtüşmek… Burada yapılması gereken şey tasarlamış olduğu insanın doğasına hakkıyla vakıf olan Allah’ın verdiği koşullu ruhsata kafa tutmak değil, nedenlerini irdelemek üzere kafa yormaktır. İddialı bir şey söylüyorum: Eğer İslam hiç olmamış olmasaydı, yeryüzünde çokeşli evlilik modelleri bugünkünden çok daha çeşitli ve yaygın olurdu. Çünkü dünya ölçeğinde bakıldığı vakit, çokeşliliğin Müslüman olmayan ya da Müslüman olduğu halde dini özdenetimi düşük toplum kesimlerinde çok daha çeşitli ve yaygın olduğu çıplak gözle görülebilecek kadar ortadadır. Bu açıdan, çokeşlilik İslam’ın icadı değildir, dolayısıyla sorunu da değildir; fakat çokeşlilikle ilgili genelde kimi sözde sosyal demokrat tiplerin çok eşli kimselere yönelttikleri aşağılamaların altında yatan asıl şey, başlayan ilişkiyi yerleşik ve düzenli bir ortak yaşama bağlayan dini bir nikahın yapılmış olmasıdır. O zaman erkek o kadını “eşim” diyerek koruma ve bakım altına almaktadır. Kendilerinin yaptığı şey ise, karşıdaki kadına karşı tüm insani sorumluluklardan arıtılmış, optimum zevki amaçlayan katıksız ve darmadağınık bir fuhuştur. Hem de dindar ve yoksul kimselere kıskançlıktan parmak ısırttıracak kadar sıkça ve güzel kadınlarla… Sevimli isimler de bulmuşlar: “Gecelik aşk, “yaz aşkı” vb.” Romantik sevgi ile beslenmeyen, salt bedensel hazzı hedefleyen, olasılıkla da bir çeşit alışveriş şeklinde gerçekleşen bir ilişki “aşk”ın kapsama alanına girer mi hiç? Öte yandan, kadının statüsü “eş” değil de “sevgili” olunca ilişki toplum nezdinde meşrulaşır mı? (Günah işleyenleri ayıpladığım sonucu çıkarılmasın lütfen. Onları ayıplamış olmaktan Allah’a sığınırım. Çünkü “Yeryüzünün Seçkini”, böyle bir durumda aynı suçu işlemeden ölmeyeceğimiz konusunda bizi uyarmıştır.)
Toplumdaki çokeşlilik algısını, kölelik sistemi ile ilgili algıya çok benzetirim. Kimi çekingen ilahiyatçılar seküler kaygıları yüksek kesimleri kızdırmamak için İslam’da köleliğin olmadığını söylerler. Bir kere kölelik, yaygın kanının içerdiği gibi hali vakti yerinde olanların önüne geleni parayla satın alıp köleleştirmesi şeklinde bir uygulama değildir. Savaş esirlerine yapılacak muamele ile ilgili bir kavramdır. Bilindiği gibi, İslam’dan önce belli bir kölelik (savaş esirleri rejimi) anlayışı vardı. İslam bu rejimi ilga etmemiş, ancak her şeye olduğu gibi ona da insani bir boyut getirmişti. Aynı şekilde, insanın varlığı kadar eski olan çokeşliliğe de insani bir boyut getirmiştir, hepsi bu…
En büyük hırsızlık, yalan söylemektir. Çünkü yalan söylediğiniz zaman, bir gerçeği çalmış olursunuz. Çok üzgünüm; ama ne kadınların, ne de bizzat erkeklerin çokeşliliğe “hayır” demek veya onu durdurabilmek gibi bir şansının bulunmadığını itiraf etmek zorundayız. İster beğenelim ister nefret edelim, bu özelde erkek doğasının engellenemez bir zorlamasıdır. Daha doğrusu, tek yönlü bir yoldur. Çünkü kadın düşük profilli bir libido ile donatılmıştır, onunla baş edebilir; oysa aynı dürtü erkek için hayatın en çetin testidir, hatta tam bir baş belasıdır! Ontolojik (varoluşsal) açıdan bakıldığında, kadının daha düşük bir cinsel içgüdü ile donatılmış olması ve hayvanlar da dahil olmak üzere bekaret zarı gibi ilginç bir bariyer taşıyan tek dişi varlık olması, hem “iffet” kavramının onun için daha önemli olduğunu, hem de erkeğin çokeşliliğini mazur gösteren doğal temellermiş gibi görünmektedir. Tutun ki, bayanlarda da böyle bir bariyer yoktu ve erkekte olduğu gibi romantik sevgiye gereksinim duymadan da harekete geçebilen şiddetli ve aktif bir libido vardı. Acaba ahlak anlayışları bugünkü şekilde mi oluşurdu ya da yıkılmadık bir tek aile kalır mıydı toplumda?
Aslında ahlaki kaygılarından soyutlanmış olan kadınların çokeşliliği yaşamasının önünde ciddi bir engel olduğunu sanmıyorum. Nitekim artık dijital devrim sayesinde kadınlar iyiden iyiye keşfedip tadına erdikleri cinselliklerini daha özgür yaşamaya başladıkları için, son yıllarda özellikle metropollerde bir “zampara kadınlar nesli” türemiştir. Ne var ki, onlarınki soyun devamına değil, duygusal veya cinsel tatmine dönük arayışlar biçiminde ortaya çıkmaktadır. Erkekler cephesinde yerleşik bir çokeşlilik rejimi içinde doğan çocukların nesebi bellidir; ama bir varsayım olarak kadının çok eşli olması halinde (doğuran cins olması nedeniyle) nesep saptaması çetrefilli bir iştir. Çünkü her doğumdan sonra birkaç erkek eş DNA testi için hastaneye koşmak zorunda kalacaktır. Kaldı ki, eskiden DNA testi diye bir şey de yoktu. Bu açıdan bakıldığında, kadın için çokeşliliğin dönemsel olarak kabaran kimi duygusal veya cinsel gereksinimlerini tatmin dışında önemli bir varoluşsal gerekçesinden söz etmek pek kolay gözükmemektedir.
Bazı sarışın solak kokanaların TV ekranlarından “Erkeklere var da bize yok mu?” diye avaz avaz bağırdıklarını gördüm birkaç kez. Evdeki bir tek erkeği açlıktan öldürenlerin ikinci erkeği neden istiyor olabileceklerini anlayan biri varsa aranızda, beri gelsin lütfen…
Dürüstçe söylemek gerekirse, fantezi düzeyinde bütün erkekler bütün güzel kadınlara hazırdır; ama bütün bu söylediklerimden çokeşliliği savunduğum sonucunu çıkaranlar olursa, beni sadece güldürmüş olurlar. Kişisel olarak, çokeşliliğe tamamen taraf olsaydım, onu savunmaktan kesinlikle çekinmezdim. Yapmaya çalıştığım şey, olayı tartışmaya çalışmaktan ibarettir. Bana kalırsa, çok ideal koşullarda gerçekleşmediği takdirde, bir tek kadınla birlikte yaşamaya zorlukla tahammül eden erkek için kolay çekilir çile değildir bu… Ancak dediğim gibi mükemmel koşullarda olduğu takdirde, sonraki eşin varlığı özgürce sevmeyi seven erkeğin ilk eşine duyduğu sevgiyi de çelişkisel biçimde arttırarak olasılıkla çoktandır kaybedilmiş olan içtenliği ilişkiye yeniden katacaktır. Daha açık söylemek gerekirse, erkek ikinci kadından sonra ilk kadınını kafesin dışından bakan gözlerle keşfedip daha gönüllü ve içtenlikli bir sevgi ile kuşatmaktadır. Bu bir tezat gibi gözükmekle birlikte, belki ilginç bir biçimde erkeğe verilmiş olan ruhsatın açıklamasını da içermektedir. Erkeklerin kalbinde, kadınlar arasında paylaşıldıkça büyüyen bir sevgi deposu vardır...
Şimdi buradan hiç evlenmemiş ya da yeniden evlenmeyi düşünen boşanmış bayanlara çok sıkı bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Lütfen bir kenara yazın ve evleninceye kadar unutmayın: Size tamamen sadık kalmasını istediğiniz bir erkek arıyorsanız gerçekten, bence nitelikli bir “nur talebesi” bulun kendinize. “Bu da nereden çıktı şimdi?” diyebilirsiniz, saçma bir şaka diye gülüp geçebilirsiniz; ama şahsen ben kendilerine helal olmayan kadınlardan yüz çevirmede onlar kadar çevik davranan bir erkek profiline rastladığımı söyleyemem. Ben kız olsaydım, öyle yapardım…
Yani pek sevgili bayanlar, çokeşliliğe şiddetle “hayır” diyenlerdenseniz eğer, (ki şart kipine gerek yoktu sanırım) boşuna nefesinizi tüketmeyin… Salıverin kendinizi!
Kadınların birden fazla eş alamadıkları göz önüne alındığında, normal olarak çokeşliliğin erkek lehine işleyen bir uygulama olduğu kanısına varılabilir. Özel bazı koşullarda geçerli olmasa da, bu genel olarak doğru kabul edilebilir; ancak erkek kadın gibi değildir. Zaten kendisine verilmiş olan koşullu ruhsatın temelinde de, İslam’ın genel geçer bir özelliği yatmaktadır. İnsan doğası ile örtüşmek… Burada yapılması gereken şey tasarlamış olduğu insanın doğasına hakkıyla vakıf olan Allah’ın verdiği koşullu ruhsata kafa tutmak değil, nedenlerini irdelemek üzere kafa yormaktır. İddialı bir şey söylüyorum: Eğer İslam hiç olmamış olmasaydı, yeryüzünde çokeşli evlilik modelleri bugünkünden çok daha çeşitli ve yaygın olurdu. Çünkü dünya ölçeğinde bakıldığı vakit, çokeşliliğin Müslüman olmayan ya da Müslüman olduğu halde dini özdenetimi düşük toplum kesimlerinde çok daha çeşitli ve yaygın olduğu çıplak gözle görülebilecek kadar ortadadır. Bu açıdan, çokeşlilik İslam’ın icadı değildir, dolayısıyla sorunu da değildir; fakat çokeşlilikle ilgili genelde kimi sözde sosyal demokrat tiplerin çok eşli kimselere yönelttikleri aşağılamaların altında yatan asıl şey, başlayan ilişkiyi yerleşik ve düzenli bir ortak yaşama bağlayan dini bir nikahın yapılmış olmasıdır. O zaman erkek o kadını “eşim” diyerek koruma ve bakım altına almaktadır. Kendilerinin yaptığı şey ise, karşıdaki kadına karşı tüm insani sorumluluklardan arıtılmış, optimum zevki amaçlayan katıksız ve darmadağınık bir fuhuştur. Hem de dindar ve yoksul kimselere kıskançlıktan parmak ısırttıracak kadar sıkça ve güzel kadınlarla… Sevimli isimler de bulmuşlar: “Gecelik aşk, “yaz aşkı” vb.” Romantik sevgi ile beslenmeyen, salt bedensel hazzı hedefleyen, olasılıkla da bir çeşit alışveriş şeklinde gerçekleşen bir ilişki “aşk”ın kapsama alanına girer mi hiç? Öte yandan, kadının statüsü “eş” değil de “sevgili” olunca ilişki toplum nezdinde meşrulaşır mı? (Günah işleyenleri ayıpladığım sonucu çıkarılmasın lütfen. Onları ayıplamış olmaktan Allah’a sığınırım. Çünkü “Yeryüzünün Seçkini”, böyle bir durumda aynı suçu işlemeden ölmeyeceğimiz konusunda bizi uyarmıştır.)
Toplumdaki çokeşlilik algısını, kölelik sistemi ile ilgili algıya çok benzetirim. Kimi çekingen ilahiyatçılar seküler kaygıları yüksek kesimleri kızdırmamak için İslam’da köleliğin olmadığını söylerler. Bir kere kölelik, yaygın kanının içerdiği gibi hali vakti yerinde olanların önüne geleni parayla satın alıp köleleştirmesi şeklinde bir uygulama değildir. Savaş esirlerine yapılacak muamele ile ilgili bir kavramdır. Bilindiği gibi, İslam’dan önce belli bir kölelik (savaş esirleri rejimi) anlayışı vardı. İslam bu rejimi ilga etmemiş, ancak her şeye olduğu gibi ona da insani bir boyut getirmişti. Aynı şekilde, insanın varlığı kadar eski olan çokeşliliğe de insani bir boyut getirmiştir, hepsi bu…
En büyük hırsızlık, yalan söylemektir. Çünkü yalan söylediğiniz zaman, bir gerçeği çalmış olursunuz. Çok üzgünüm; ama ne kadınların, ne de bizzat erkeklerin çokeşliliğe “hayır” demek veya onu durdurabilmek gibi bir şansının bulunmadığını itiraf etmek zorundayız. İster beğenelim ister nefret edelim, bu özelde erkek doğasının engellenemez bir zorlamasıdır. Daha doğrusu, tek yönlü bir yoldur. Çünkü kadın düşük profilli bir libido ile donatılmıştır, onunla baş edebilir; oysa aynı dürtü erkek için hayatın en çetin testidir, hatta tam bir baş belasıdır! Ontolojik (varoluşsal) açıdan bakıldığında, kadının daha düşük bir cinsel içgüdü ile donatılmış olması ve hayvanlar da dahil olmak üzere bekaret zarı gibi ilginç bir bariyer taşıyan tek dişi varlık olması, hem “iffet” kavramının onun için daha önemli olduğunu, hem de erkeğin çokeşliliğini mazur gösteren doğal temellermiş gibi görünmektedir. Tutun ki, bayanlarda da böyle bir bariyer yoktu ve erkekte olduğu gibi romantik sevgiye gereksinim duymadan da harekete geçebilen şiddetli ve aktif bir libido vardı. Acaba ahlak anlayışları bugünkü şekilde mi oluşurdu ya da yıkılmadık bir tek aile kalır mıydı toplumda?
Aslında ahlaki kaygılarından soyutlanmış olan kadınların çokeşliliği yaşamasının önünde ciddi bir engel olduğunu sanmıyorum. Nitekim artık dijital devrim sayesinde kadınlar iyiden iyiye keşfedip tadına erdikleri cinselliklerini daha özgür yaşamaya başladıkları için, son yıllarda özellikle metropollerde bir “zampara kadınlar nesli” türemiştir. Ne var ki, onlarınki soyun devamına değil, duygusal veya cinsel tatmine dönük arayışlar biçiminde ortaya çıkmaktadır. Erkekler cephesinde yerleşik bir çokeşlilik rejimi içinde doğan çocukların nesebi bellidir; ama bir varsayım olarak kadının çok eşli olması halinde (doğuran cins olması nedeniyle) nesep saptaması çetrefilli bir iştir. Çünkü her doğumdan sonra birkaç erkek eş DNA testi için hastaneye koşmak zorunda kalacaktır. Kaldı ki, eskiden DNA testi diye bir şey de yoktu. Bu açıdan bakıldığında, kadın için çokeşliliğin dönemsel olarak kabaran kimi duygusal veya cinsel gereksinimlerini tatmin dışında önemli bir varoluşsal gerekçesinden söz etmek pek kolay gözükmemektedir.
Bazı sarışın solak kokanaların TV ekranlarından “Erkeklere var da bize yok mu?” diye avaz avaz bağırdıklarını gördüm birkaç kez. Evdeki bir tek erkeği açlıktan öldürenlerin ikinci erkeği neden istiyor olabileceklerini anlayan biri varsa aranızda, beri gelsin lütfen…
Dürüstçe söylemek gerekirse, fantezi düzeyinde bütün erkekler bütün güzel kadınlara hazırdır; ama bütün bu söylediklerimden çokeşliliği savunduğum sonucunu çıkaranlar olursa, beni sadece güldürmüş olurlar. Kişisel olarak, çokeşliliğe tamamen taraf olsaydım, onu savunmaktan kesinlikle çekinmezdim. Yapmaya çalıştığım şey, olayı tartışmaya çalışmaktan ibarettir. Bana kalırsa, çok ideal koşullarda gerçekleşmediği takdirde, bir tek kadınla birlikte yaşamaya zorlukla tahammül eden erkek için kolay çekilir çile değildir bu… Ancak dediğim gibi mükemmel koşullarda olduğu takdirde, sonraki eşin varlığı özgürce sevmeyi seven erkeğin ilk eşine duyduğu sevgiyi de çelişkisel biçimde arttırarak olasılıkla çoktandır kaybedilmiş olan içtenliği ilişkiye yeniden katacaktır. Daha açık söylemek gerekirse, erkek ikinci kadından sonra ilk kadınını kafesin dışından bakan gözlerle keşfedip daha gönüllü ve içtenlikli bir sevgi ile kuşatmaktadır. Bu bir tezat gibi gözükmekle birlikte, belki ilginç bir biçimde erkeğe verilmiş olan ruhsatın açıklamasını da içermektedir. Erkeklerin kalbinde, kadınlar arasında paylaşıldıkça büyüyen bir sevgi deposu vardır...
Şimdi buradan hiç evlenmemiş ya da yeniden evlenmeyi düşünen boşanmış bayanlara çok sıkı bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Lütfen bir kenara yazın ve evleninceye kadar unutmayın: Size tamamen sadık kalmasını istediğiniz bir erkek arıyorsanız gerçekten, bence nitelikli bir “nur talebesi” bulun kendinize. “Bu da nereden çıktı şimdi?” diyebilirsiniz, saçma bir şaka diye gülüp geçebilirsiniz; ama şahsen ben kendilerine helal olmayan kadınlardan yüz çevirmede onlar kadar çevik davranan bir erkek profiline rastladığımı söyleyemem. Ben kız olsaydım, öyle yapardım…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.