
Elveda, el-firak
(Bayram haftasına sarkacağını daha önceden haber verdiğimiz “Osmanlı’da Ramazan” içerikli yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.)
Orucu bedenle birlikte manen de tutan Müslüman halk, özünde hamd-ü sena bulunan bir duruş ile bayram etmeye hazırlanır, meşru dairede herkes kudretince yiyip içerek eğlenmeye çalışırdı. Özellikle çocuklar sokaklarda akranlarıyla gezmek, bayramda yeni elbiseler giymek, hoş vakit geçirmek için bu bayramları dört gözle beklerlerdi. Bayrama beş-on gün kala bayram için gerekli olan tatlı türü yiyeceklerin hazırlığına girişilir, erkek ve hanımlar bayramlık elbiseler diktirir, çocuklara da isteklerine göre yeni elbiseler yaptırırlardı. Varlıklı ailelerde hizmetlilere de ev sahibi tarafından elbiseler diktirilir, bohça içinde verilirdi.
Ramazan boyunca sahurlarda mahalle aralarını türlü sözlerle şenlendiren Ramazan davulcularının Bayram sabahı da sesleri duyulur,
"Bu sabahın yazına,
Kalkın Hakk'ın niyazına,
Abdest alın ey komşular!"
Bayram, sabah namazına." manileriyle halkı namaza uyandırırdı. Sabah namazı mahalle camilerinde veya büyük camilerde eda edildikten sonra, camide karşılaşılan ahbap ve komşularla bayramlaşıp eve dönülür ve aile içi bayramlaşma yapılırdı. Bayramlaşmadan sonra sünnet-i seniyye’ye uyularak kabristana gidilir, ölen aile fertleri ve bütün müminlerin ruhları için Kur’an okunur, dua edilirdi. Sonra bayram ziyaretlerine başlanılır, ilk gün büyüklerin ziyaretine ayrılırken akraba ve dostlar diğer günlerde tebrik edilirdi. Büyüklerin hâl ve hatırı sorulup elleri öpülerek hayır duaları alınırken çocuklar da cüzi bahşişlerle sevindirilirdi.
Saray ve çevresinde bayramlaşmalar Padişahların bayram namazını bazen Hırka-i Saadet dairesinde bazen de saray dışındaki bir camide kılması ile başlar, cami çıkışlarında halk padişah ile “Aleyke avnillah, Uğurun açık ola, Devletinle bin yaşa, Maşallah...” gibi temennilerle bayramlaşır, o an âdeta bir şölene dönüşürdü. Camiden sonra saraya dönen Padişaha, rütbelerine göre devlet ileri gelenleri tebriklerini sunarlardı. Bu tebrik ziyaretlerinde hediyeler alınıp- verilerek dini ve örfi bayramlaşma muamelesine uyulurdu.
İstanbul, bayramın en eğlenceli geçtiği yerlerden biri idi. Bayram için özel olarak şehir içinde eğlence yerlerinde kurulan asma salıncaklar, dönme dolaplar, atlıkarıncalar, at ve deve ile meydan turları, özel çadırlarda oynanan tiyatrolar, karagözcüler, canbaz ve hokkabazlar... Çocuklar gibi büyüklerin de eğlenmesine sebepti. Bu mekânlarda ciğer kebabı, pilav, aşure, keten helva, meyve, kuru yemiş, şerbet, boza, dondurma gibi yiyecekler de satılarak günün büyük kısmını buralarda geçirenlerin yemek ihtiyacı da giderilirdi.
Bugün için bize ilginç gelebilecek ve artık izi dahi kalmayan bir gelenek de “Iydiye” yani “Bayramiye” denilen kasidelerin, şairler tarafından yazılıp, saygın kişilere bir çeşit tebrik kartı olarak hediye edilmesiydi. Bayram ve bayrama dair haâleri içeren bu şiirlerin ana konusunu “Iydiniz said, ömrünüz mezid olsun”(Bayramınız mübarek, ömrünüz bereketli olsun) cümlesi ile özetlemek mümkün..
Osmanlı insanının eğlence anlayışı, şimdilerde zarafet ve nezaketten uzak ve adına “çağdaş eğlence” dediğimiz bir anlayış ve kabul oluşturduğumuzdan pek çoğumuza bayağı gelebilmekte.” Vur patlasın, çal oynasın”, türü keyifleri(!) Ramazan ve bayram ile birlikte telaffuz etmenin akla ziyan bir düşünce olduğunu fark etmeye fırsat dahi bırakmadan günü gün etmenin hevesi ile hareket edilebiliyor. Şayet eğlenmek, hayattan alınan zevki ve keyfi artırmak manasına geliyorsa, dini vecibeleri manevi bir haz ile yerine getirmek inanan insan için yeterlidir. Meşruiyetini dinî ve ahlâki kaidelerin sınırları içinde günah ve ayıp olgularından alan, eğlence anlayışını fasit bir daire içine hapsetmeyip, fıtratına uygun bir eğlence dairesi keşfeden o insanlar, ezan-ı Muhammediye’yi dinlemeyi, Cuma, bayram, teravih, tesbih namazlarını kılmayı, Kur’an ve ilahi eşliğinde yapılan fener alaylarını izlemeyi, mahyaların hazırlanıp iki minare arasına asılmasını, fakir- fukarayı gözetmeyi, yaşlıları, dost ve komşuları ziyaret edip gönüllerini hoş etmeyi keyif için yeterli görmüşler, fazlasını her çeşidinden israf saymışlardır.
Özünü, gündemin aksine yemek değil de yememenin oluşturduğunu, kelime manasına işaretle orucun günahları yakmaya bir sebep olduğunu yeniden ve tekrar bedenimize ve ruhumuza söyleterek, orucumuzun kalitesini yükseltebilme ve “umulur ki korunursunuz” uyarısını hakkı ile yerine getirebilme ümit ve niyazı ile bayramınız mübarek olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.