
Alev Ayyıldız
İsrail bir terör devletidir
Yayınlanma:
Tarihte yaşamış, şu an bile beddua ve ahlarla anılan zalimlerin ortak noktası hayatlarının oldukça acı bir sonla noktalanmış olmasıdır. Ebu Leheb’den Firavun’a, Mao’ya , Hitler’e, Stalin’e, Lenin’e kadar kanla beslenen diktatörler, verdikleri ıstırabın çok az bir miktarının yansıması dahi olsa elem verici ıstıraplarla göç edip gitmişlerdir. Zalimliğin getirdiği bencillikle her daim yalnız, güvensiz ve en önemlisi tüm güçlerine rağmen mutsuz olarak sürdürdükleri yaşamları kimi zaman en güvendiklerinin ihanetleriyle son bulmuştur.
Egemenlikleri döneminde korkunun etkisiyle önünde diz çöken insanlar, zalim diktatörün güçsüzleştiğine inandıkları ilk an yapıklarının bedelini ona ödetmeye başlamışlardır.
Zulmü şahısla birleştiren bu insanların yanı sıra devlet olarak meşrulaştıran ülkeler de vardır ki uyguladıkları taktikler dehşet vericidir. Onlar gizlemeye çalışırsa çalışsın yaptıkları katliamlar ve akıl almaz işkenceler açılan toplu mezarlarla gün yüzüne çıkmaktadır. Bu tür toplumlar, yalnızca düşman olarak nitelendirdikleri ülkelere değil, kendi halkında bile daha zayıf olanlara cefa göstermekten çekinmemişlerdir. Örneğin Orta Çağ Avrupası’na, Azteklere, Eski Yunan ve Roma medeniyetlerine baktığınızda zulmün ve işkencenin akıl almaz çeşitlerine rastlarken,insanlara acı vermenin adeta bir yaşam şekli olduğunu göreceksiniz. Zulmü inançlarında, kültürlerinde hatta sözcüklerinde bile hissetmeniz mümkün.
Günümüz Dünya’sındaysa bu kategorideki en bariz örnek İsrail’dir. Tevrat’a insanların nasıl öldürülmesi gerektiğini dahi eklemekten çekinmeyen Yahudiler, kendilerini üstün ırk kabul ettikleri için, işkenceyi devlet olarak meşru görmektedirler. Diğer insanlar onlara hizmet etmek için yaratılmış kölelerdir. Bencillikleri, yaptıkları her türlü zulmü onların gözünde doğal kılmaktadır. Can yakmaktan ve kan içmekten adeta zevk alan bu toplum tüm Dünya’ya başta da Müslüman âlemi olmak üzere meydan okumaktadır. Çok zorda kaldıklarında ise artık söylerken kendilerinin dahi güldüğü güvenlik maskesine sığınmaktadırlar. Özellikle son günler de Filistin’de aralıksız artmaya devam eden ve sivil halkı hedef alan saldırıları ise gene bu komik bahaneyle gerçekleştiriyorlar.
İsrail’in savunmasız halka yaptığı soykırıma aslında şaşırmamak gerekiyor. Bir parça tarihlerine baktığımızda kendi halkına dahi acımayan bir millet olduklarına göreceğiz. İkinci Dünya savaşından sonra kurulan İsrail devleti bu tarihe kadar devlet ve vatan bilinci taşımıyordu. Dünya’nın birçok yerine yayılan Yahudiler içinde yaşadıkları ülkeye göre kendilerini nitelendiriyordu. Kimilerine göre komplo teorisi kimilerine göreyse saklanan bir gerçekse vatan bilinci olmayan Yahudileri bir araya getirmek için Hitler’in Yahudileri öldürdüğü iddiasıdır. Katliama uğrayan halkın büyük bir bölümünün de yaşlı ve sakatların oluşturduğu ise artık bilinen bir gerçek. Siyonist ideal emellerini gerçekleştirmek için kendi milletine dahi acımamıştır. Oluşturmaya çalıştıkları toplum modelinde sakatlar ve yaşlılara yer yoktur.
İsrail’in kuruluşundan günümüze Siyonist toplantılardaki açıklamaları incelediğinizde bu tür açıklamalara rastlayacaksınız. Hırs ve bencillik kokan söylemleri bazı cesur Yahudi aydınlar dahi eleştirmiştir.Son saldırıları kınayan, protesto eden bir kısım Yahudileri de görmek mümkün. Fakat büyük ideallerine kavuşmak için yanıp tutuşan bir milletin karşısında o denli azınlıkta kalıyorlar ki.
Yüreğinde bir parça insanlık taşıyan hiç kimsenin bu saldırılara kayıtsız kalması mümkün değil aslında. İsrail’in devlet zulmüneyse yazık ki bugün 1,5 milyarlık İslam Dünyası seyirci olarak tribünlerden izlemeyi tercih ediyor.Müdahil olunmama nedeniyse hazır. “İsrail gibi güçlü bir devlete ne yapılabilir, “Olayları duygusal değil ekonomik bakmak gerekir”, “Duygusal yaklaşmak yanlış olur” gibi maddiyata dayanan bahane uyduruyorlar. Böyle düşünenlere sormak gerekiyor. Onların mantığıyla hareket edilseydi Peygamber Efendimiz Mekke diktatörlüğüne karşı çıkabilir miydi, Kurtuluş savaşına başlanabilir miydi, Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’u alabilir miydi veya Selahattin Eyyubi haçlılara karşı savaşabilir miydi. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Azınlığın çoğunluğa, güçsüzün güçlüye zaferi olan o kutlu insanlar, bugün bizim çokbilmiş siyaset uzmanlarımız ya da ekonomistlerimiz gibi düşünselerdi başarılı olabilecekler miydi acaba. Gücü yalnızca maddi eksenli görenler manevi duyguların ne kadar etkin olduğunu ve Allah’ın haklıyla birlikte olduğu gerçeğini görmezden geliyorlar.
İsrail zulmünü birde Arap düşmanlığına çevirenler var ki onların durumu daha acı. Yok neymiş “Araplar geçmişte bize ihanet etmişler”, “Filistin topraklarını İsrail’e satmasaymış”, “Zengin Arap ülkeleri dururken yardım etmek bizlere mi düşmüş” gibi akıl almaz bahane üretenler var ki cahillik ancak bu kadar olur dedirtiyor insana. Müslüman Arap dünyasının duyarsızlığı ebetteki hoş değil. Ama onların davranışları bizim tepkilerimizi belirlememeli. Neticede her insan kendinden sorumludur.
Arapların bizlere ihanetine gelince, Osmanlı devletinin kurucusunun adını dahi bilmeyenler, tutturmuşlar bir hıyanet türküsü bozulmuş plak gibi tekrar ediyorlar. Madem bu denli tarihinize bağlısınız, Filistin toprağını almak isteyen Yahudilere, ulu hakan Sultan Abdulhamid’in verdiği cevaba bir bakın.
Yüreğinde bir parça insanlık taşıyan herkes İsrail zulmüne seyirci kalmamalıdır. Müslüman âleminin hatta akabinde tüm Dünya’nın duyarsızlığı, İsrail’i daha da küstahlaştırarak, sivil katliama ara vermeden devam etmesine sebep olmaktadır. Hastaneleri, pazaryerlerini imha etmekten çekinmeyen İsrail’in amacı şüphesiz ki iç güvenliğini sağlamak değil bölgedeki Filistin nüfusunu yok etmektir.
Son yaşanan olaylar umarım ki gerek Filistin içerisinde gerekse İslam Dünyası’nın Filistin’e bakışında yeni gelişmeler doğurur. İç siyasi çatışmalarla birbirine düşen Filistin yönetimi kendi içerisinde anlaşmalar sağlar, hatta Hamas ve diğer gruplar da birlikte hareket etme kararı alabilir. Şüphesiz ki birlik olmadan dirlik olmaz. Bugün Fransa ve Almanya bile dost olabiliyorsa Filistin’de bu tür beklentilerin gerçekleşmesi de hayal değildir. Unutulmamalıdır ki kendi içerisinde bütünlüğünü sağlayamamış toplumlar başka milletlerin egemenliği altına girmeye devam edecektir.
Söz hazır Hamas’tan açılmışken görünen bir gerçeğe dikkat çekmek istiyorum. Dikkat edin İsrail ne kadar büyük bir terör devleti olursa olsun bu isimle anılmaz. Kaç yayın organında İsrail için zulüm devleti, işgalci kuvvet ya da terör devleti ismini duydunuz. Hâlbuki Hamas’la ilgili bir olay duyduğunuzda sıfatlar sıralanmaya başlar. Dinci terör örgütü, İslami terör örgütü gibi bütün olumsuz ifadeler ard arda sıralanır. Muhakkak ki hiçbir terör eylemi meşru gösterilemez. Fakat eğer terörü yapanlar arasında çifte standart gösteriliyorsa bu uygulama da bir çeşit terördür. Artı Arafat’ın İsrail’le görüşüp barış yaptığı dönemler içerisinde Hamas yapılan anlaşmaya uymuştur. Üstelik toprakları işgal edilen İsrail değil Filistin’dir. İşgale karşı direnmek vatanını savunmak ise müdafaadır. Fakat ülkemizde yayın gruplarının da etkisiyle küçücük bir çocuğa dahi sorduğunuzda Hamas’ı terör örgütü İsrail’i de en güçlü devletlerden biri olarak tanıtacaktır. Yetişkinlerin dahi böyle düşündüğü bir dönemde çocuklarda böyle bir intibanın uyanmasını normal karşılamak lazım.
Filistin’de uygulanan son saldırılarda gerek iktidarıyla, muhalefetiyle devlet olarak gerekse millet olarak geçmişe oranla duyarlılığımızı daha fazla göstermeye başladık. Türk halkı artık Filistin’li kardeşlerinin yaşadıkları drama seyirci kalmak istemiyor. Umut ederim ki bu destek Peygamber Efendimize hakaret etmekten çekinmeyen Danimarka’ya gösterdiğimiz gibi geçici olmaz. İsrail’in bir terör devleti olduğu gerçeği yüreklerimize işler. Hiçbir şey yapamayız yerine nelere yapılabilir mantığıyla hareket edilmeye başlanılır. Tohumlarımızı dahi İsrail’den aldığımız bir yana bırakılarak, İsrail ürünlerine karşı daha önyargılı yaklaşılarak, boykot edilebilir.Eğer bir sendika yada kuruma bağlıysanız kapsamlı bir çalışma gerçekleştirebilir, hatta çalışanlar için Filistin’de yaşanan insanlık ayıbını anlatan broşürler bastırabilirsiniz. En azından bu zulüm, gününü merakla beklediğiniz bir televizyon programından daha önemli hale gelebilmeli hayatınızda.. Hiçbir şey yapamıyorsanız o insanlar için üzülebilir, dua edebilirsiniz. Çünkü onlar kendileri için göz yaşı döken, dua eden insanlara da ihtiyaç duyuyorlar
Şüphesiz ki hiçbir zulüm payidar kalmayacaktır. Herkes yaptığının bedelini muhakkak ödeyecektir. Kundakta öldürülen bebeklere, tank paletleri altında ezilen çocuklara ve son anda şahadet getirmeye çalışan insanlara baktıkça, İsrail’e olan nefretim daha da büyüyor, Said Nursi’nin ne kadar da haklı olduğunu düşünüyorum. Ne kadar güzel demişti üstat .”Zalimler için yaşasın Cehennem” …
Egemenlikleri döneminde korkunun etkisiyle önünde diz çöken insanlar, zalim diktatörün güçsüzleştiğine inandıkları ilk an yapıklarının bedelini ona ödetmeye başlamışlardır.
Zulmü şahısla birleştiren bu insanların yanı sıra devlet olarak meşrulaştıran ülkeler de vardır ki uyguladıkları taktikler dehşet vericidir. Onlar gizlemeye çalışırsa çalışsın yaptıkları katliamlar ve akıl almaz işkenceler açılan toplu mezarlarla gün yüzüne çıkmaktadır. Bu tür toplumlar, yalnızca düşman olarak nitelendirdikleri ülkelere değil, kendi halkında bile daha zayıf olanlara cefa göstermekten çekinmemişlerdir. Örneğin Orta Çağ Avrupası’na, Azteklere, Eski Yunan ve Roma medeniyetlerine baktığınızda zulmün ve işkencenin akıl almaz çeşitlerine rastlarken,insanlara acı vermenin adeta bir yaşam şekli olduğunu göreceksiniz. Zulmü inançlarında, kültürlerinde hatta sözcüklerinde bile hissetmeniz mümkün.
Günümüz Dünya’sındaysa bu kategorideki en bariz örnek İsrail’dir. Tevrat’a insanların nasıl öldürülmesi gerektiğini dahi eklemekten çekinmeyen Yahudiler, kendilerini üstün ırk kabul ettikleri için, işkenceyi devlet olarak meşru görmektedirler. Diğer insanlar onlara hizmet etmek için yaratılmış kölelerdir. Bencillikleri, yaptıkları her türlü zulmü onların gözünde doğal kılmaktadır. Can yakmaktan ve kan içmekten adeta zevk alan bu toplum tüm Dünya’ya başta da Müslüman âlemi olmak üzere meydan okumaktadır. Çok zorda kaldıklarında ise artık söylerken kendilerinin dahi güldüğü güvenlik maskesine sığınmaktadırlar. Özellikle son günler de Filistin’de aralıksız artmaya devam eden ve sivil halkı hedef alan saldırıları ise gene bu komik bahaneyle gerçekleştiriyorlar.
İsrail’in savunmasız halka yaptığı soykırıma aslında şaşırmamak gerekiyor. Bir parça tarihlerine baktığımızda kendi halkına dahi acımayan bir millet olduklarına göreceğiz. İkinci Dünya savaşından sonra kurulan İsrail devleti bu tarihe kadar devlet ve vatan bilinci taşımıyordu. Dünya’nın birçok yerine yayılan Yahudiler içinde yaşadıkları ülkeye göre kendilerini nitelendiriyordu. Kimilerine göre komplo teorisi kimilerine göreyse saklanan bir gerçekse vatan bilinci olmayan Yahudileri bir araya getirmek için Hitler’in Yahudileri öldürdüğü iddiasıdır. Katliama uğrayan halkın büyük bir bölümünün de yaşlı ve sakatların oluşturduğu ise artık bilinen bir gerçek. Siyonist ideal emellerini gerçekleştirmek için kendi milletine dahi acımamıştır. Oluşturmaya çalıştıkları toplum modelinde sakatlar ve yaşlılara yer yoktur.
İsrail’in kuruluşundan günümüze Siyonist toplantılardaki açıklamaları incelediğinizde bu tür açıklamalara rastlayacaksınız. Hırs ve bencillik kokan söylemleri bazı cesur Yahudi aydınlar dahi eleştirmiştir.Son saldırıları kınayan, protesto eden bir kısım Yahudileri de görmek mümkün. Fakat büyük ideallerine kavuşmak için yanıp tutuşan bir milletin karşısında o denli azınlıkta kalıyorlar ki.
Yüreğinde bir parça insanlık taşıyan hiç kimsenin bu saldırılara kayıtsız kalması mümkün değil aslında. İsrail’in devlet zulmüneyse yazık ki bugün 1,5 milyarlık İslam Dünyası seyirci olarak tribünlerden izlemeyi tercih ediyor.Müdahil olunmama nedeniyse hazır. “İsrail gibi güçlü bir devlete ne yapılabilir, “Olayları duygusal değil ekonomik bakmak gerekir”, “Duygusal yaklaşmak yanlış olur” gibi maddiyata dayanan bahane uyduruyorlar. Böyle düşünenlere sormak gerekiyor. Onların mantığıyla hareket edilseydi Peygamber Efendimiz Mekke diktatörlüğüne karşı çıkabilir miydi, Kurtuluş savaşına başlanabilir miydi, Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’u alabilir miydi veya Selahattin Eyyubi haçlılara karşı savaşabilir miydi. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Azınlığın çoğunluğa, güçsüzün güçlüye zaferi olan o kutlu insanlar, bugün bizim çokbilmiş siyaset uzmanlarımız ya da ekonomistlerimiz gibi düşünselerdi başarılı olabilecekler miydi acaba. Gücü yalnızca maddi eksenli görenler manevi duyguların ne kadar etkin olduğunu ve Allah’ın haklıyla birlikte olduğu gerçeğini görmezden geliyorlar.
İsrail zulmünü birde Arap düşmanlığına çevirenler var ki onların durumu daha acı. Yok neymiş “Araplar geçmişte bize ihanet etmişler”, “Filistin topraklarını İsrail’e satmasaymış”, “Zengin Arap ülkeleri dururken yardım etmek bizlere mi düşmüş” gibi akıl almaz bahane üretenler var ki cahillik ancak bu kadar olur dedirtiyor insana. Müslüman Arap dünyasının duyarsızlığı ebetteki hoş değil. Ama onların davranışları bizim tepkilerimizi belirlememeli. Neticede her insan kendinden sorumludur.
Arapların bizlere ihanetine gelince, Osmanlı devletinin kurucusunun adını dahi bilmeyenler, tutturmuşlar bir hıyanet türküsü bozulmuş plak gibi tekrar ediyorlar. Madem bu denli tarihinize bağlısınız, Filistin toprağını almak isteyen Yahudilere, ulu hakan Sultan Abdulhamid’in verdiği cevaba bir bakın.
Yüreğinde bir parça insanlık taşıyan herkes İsrail zulmüne seyirci kalmamalıdır. Müslüman âleminin hatta akabinde tüm Dünya’nın duyarsızlığı, İsrail’i daha da küstahlaştırarak, sivil katliama ara vermeden devam etmesine sebep olmaktadır. Hastaneleri, pazaryerlerini imha etmekten çekinmeyen İsrail’in amacı şüphesiz ki iç güvenliğini sağlamak değil bölgedeki Filistin nüfusunu yok etmektir.
Son yaşanan olaylar umarım ki gerek Filistin içerisinde gerekse İslam Dünyası’nın Filistin’e bakışında yeni gelişmeler doğurur. İç siyasi çatışmalarla birbirine düşen Filistin yönetimi kendi içerisinde anlaşmalar sağlar, hatta Hamas ve diğer gruplar da birlikte hareket etme kararı alabilir. Şüphesiz ki birlik olmadan dirlik olmaz. Bugün Fransa ve Almanya bile dost olabiliyorsa Filistin’de bu tür beklentilerin gerçekleşmesi de hayal değildir. Unutulmamalıdır ki kendi içerisinde bütünlüğünü sağlayamamış toplumlar başka milletlerin egemenliği altına girmeye devam edecektir.
Söz hazır Hamas’tan açılmışken görünen bir gerçeğe dikkat çekmek istiyorum. Dikkat edin İsrail ne kadar büyük bir terör devleti olursa olsun bu isimle anılmaz. Kaç yayın organında İsrail için zulüm devleti, işgalci kuvvet ya da terör devleti ismini duydunuz. Hâlbuki Hamas’la ilgili bir olay duyduğunuzda sıfatlar sıralanmaya başlar. Dinci terör örgütü, İslami terör örgütü gibi bütün olumsuz ifadeler ard arda sıralanır. Muhakkak ki hiçbir terör eylemi meşru gösterilemez. Fakat eğer terörü yapanlar arasında çifte standart gösteriliyorsa bu uygulama da bir çeşit terördür. Artı Arafat’ın İsrail’le görüşüp barış yaptığı dönemler içerisinde Hamas yapılan anlaşmaya uymuştur. Üstelik toprakları işgal edilen İsrail değil Filistin’dir. İşgale karşı direnmek vatanını savunmak ise müdafaadır. Fakat ülkemizde yayın gruplarının da etkisiyle küçücük bir çocuğa dahi sorduğunuzda Hamas’ı terör örgütü İsrail’i de en güçlü devletlerden biri olarak tanıtacaktır. Yetişkinlerin dahi böyle düşündüğü bir dönemde çocuklarda böyle bir intibanın uyanmasını normal karşılamak lazım.
Filistin’de uygulanan son saldırılarda gerek iktidarıyla, muhalefetiyle devlet olarak gerekse millet olarak geçmişe oranla duyarlılığımızı daha fazla göstermeye başladık. Türk halkı artık Filistin’li kardeşlerinin yaşadıkları drama seyirci kalmak istemiyor. Umut ederim ki bu destek Peygamber Efendimize hakaret etmekten çekinmeyen Danimarka’ya gösterdiğimiz gibi geçici olmaz. İsrail’in bir terör devleti olduğu gerçeği yüreklerimize işler. Hiçbir şey yapamayız yerine nelere yapılabilir mantığıyla hareket edilmeye başlanılır. Tohumlarımızı dahi İsrail’den aldığımız bir yana bırakılarak, İsrail ürünlerine karşı daha önyargılı yaklaşılarak, boykot edilebilir.Eğer bir sendika yada kuruma bağlıysanız kapsamlı bir çalışma gerçekleştirebilir, hatta çalışanlar için Filistin’de yaşanan insanlık ayıbını anlatan broşürler bastırabilirsiniz. En azından bu zulüm, gününü merakla beklediğiniz bir televizyon programından daha önemli hale gelebilmeli hayatınızda.. Hiçbir şey yapamıyorsanız o insanlar için üzülebilir, dua edebilirsiniz. Çünkü onlar kendileri için göz yaşı döken, dua eden insanlara da ihtiyaç duyuyorlar
Şüphesiz ki hiçbir zulüm payidar kalmayacaktır. Herkes yaptığının bedelini muhakkak ödeyecektir. Kundakta öldürülen bebeklere, tank paletleri altında ezilen çocuklara ve son anda şahadet getirmeye çalışan insanlara baktıkça, İsrail’e olan nefretim daha da büyüyor, Said Nursi’nin ne kadar da haklı olduğunu düşünüyorum. Ne kadar güzel demişti üstat .”Zalimler için yaşasın Cehennem” …
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.