
Sultan Kılıçarslan’ın Mevlana’sı…
Bir Aralık ayı daha geldi. Her ne kadar bu yıl çok soğuk geçse de Hz. Mevlana’nın “Vuslat Törenleri” Konya’nın içini ısıtıyor.
740 yıl olmuş, Konya sokakları O’nsuz kalalı. Belh’te doğduğu ev, Tebriz’de geçtiği yollar, Larende’de ana yurdu unutmamıştır Hz. Piri.
Konya O’nun için baba ocağı olsa bile artık tüm dünyanın bildiği evrensel bir değer oldu. Herkesin bir Mevlana’sı var, herkes bir yönüyle öne çıkarıyor Mevlana’yı. Doğru anlayanı da var çoğunluğu yanlış olanı da...
Doğru anlamak ve anlatmak öncelikle Konya’nın sorunu. Tabiî ki şehirdeki üniversiteler ve bu işe gönül verenler Mevlana’nın doğru anlaşılması konusunda çok çaba sarf etmeliler.
İlk olarak Mevlana’yı anlamak için O’nun yaşadığı dönemin öncesini doğru anlamak gerekir. Sultan Kılıçarslan’ı bilmek ve hatırlamak gerekir.
Çünkü Hz. Mevlana’nın Konya’da rahat bir hayat sürmesi, Mevlevi dervişlerle sema yapabilmesi, Hüsameddin Çelebi ile Mesnevi yazabilmesi, Şems’i Tebrizi ile doyumsuz muhabbet edebilmesinin arkasında Konya’nın bir İslam yurdu olarak kalması yatar. Biliriz ki Sultan Kılıçarslan Anadolu’ya saldıran Haçlıları hüsrana uğratan önemli bir komutandır.
İşte tam da bu günlerde Mevlana’yı andığımız bu zaman dilimde Sultan Kılıçarslan’a bir minnet borcu olarak hatırlamak ve bu güzel topraklara zamanın global Haçlı güçlerini sokmadığı için şükranlarımızı sunmalıyız.
Haçlı ordularının sayıca 10 hatta 20 kat olmasına rağmen onları gerilla taktiği ile tarihe geçecek bozguna uğratması ve Anadolu’nun ruhunun kaybolmasına izin vermediğini de hatırlayalım.
Mevlana’yı anlamak ve bilmek için O’na bu yurdu canını vererek bırakan ve Konya’yı dönemin başkenti yapan Sultan Kılçarslan’ı unutmamak gerek. Çünkü sahip olduğumuz değerlerin varlığı elimizdeyken değil yitirdiğimiz zaman daha iyi anlaşılıyor.
Başbakan Erdoğan bir Konya ziyaretinde şöyle konuşmuştu;
“Konya ne kadar Mevlana’nın şehriyse o kadar da Kılıçarslan’ın, ne kadar Şems-i Tebrizi’nin ise o kadar Alaaddin Keykubat’ın şehridir.Ne kadar Konevi’nin ise o kadar da Süleyman Şah’ın şehridir” Bence bunu unutmasak yeterli.
Türkiye’nin durumu da Kılıçarslan döneminin Anadolu’su gibi. Her yerden kuşatma altında. Herkes, bu ülkenin önümüzdeki yıllarda kendilerince dünyanın başına bela olacağını düşünüyor. Aslında devletler açısından öyle ama halklar açısından dünyanın kurtuluşuna vesile olacağını bildikleri aşikar.
Başbakan Erdoğan’ın da kendi milleti ve mazlum halklar için çabasını, adalet ve kalkınma üzerine kurgusunu, Sultan Kılıçlarslan’ın büyük mücadelesiyle paralel düşünebiliriz.
Şeb-i Arus’a ev sahipliği yapan Konya’da Vuslat Törenleri her zamanki çekiciliğinde devam ediyor. Geçen yıl “Hayırlar fethola” program haftasının söylemiydi, bu yıl “gönüller şad ola”. Bu üçlemenin doğrusu “Hayırlar fethola, şerler defola, gönüller şad ola” şeklindedir bilirsiniz.
Şerlerin def olması araya kaynamış gibi görünüyor. Oysa bu yıl ülkemizde ve dünyada ne çok “şerlerin def olması” temennisinde bulunduk. Bir kısmı gerçekten def olsa bile kalan bir kısmı hala içimizde ve onları def etmek pek zor olacak gibi görünüyor. Her zorluktan sonra bir kolaylık olduğunu bildiğimize göre…
Son söz tabiî ki Hz. Mevlana’dan; Altın ne oluyor can ne oluyor inci mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.